Logo
< Seçimler ve parlamento karşısında üç temel davranış çizgisi

Deprem deneyimlerinden…


Yakın zamanda yaşanan depremler çok farklı yönleriyle toplumun en önemli gündemlerinden biri oldu. Düzen siyasetinin seçim gündemi depremin açığa çıkardığı gerçekleri kısmen gölgede bıraktı. Fakat uzun bir süre depremin yarattığı çok yönlü yıkım belli ölçüde gündemde kalacak gibi görünüyor.

Deprem gündemine ilk andan itibaren müdahale etmeye çalıştık. Ancak bu müdahalenin yeterince güçlü bir bakışa ve yönelime sahip olduğunu söyleyemeyiz. İlk anda yardım kampanyaları, bölgeye gidişler vb. bireysel ve yerel inisiyatiflere dayanıyordu. Bu durum bile, gündemi hızla başlı başına ele alamamanın ve açığa çıkaracağı sonuçları değerlendirememenin bir sonucu olarak görülmelidir. İşin esasında bu durumun, bakış, inisiyatif ve adım atmakta yaşanan tutukluk, vb.’nden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Bu konuda esas aksama ve zayıflık ise, merkezi planda hızla sürece müdahale etmekte yaşanan gecikmedir. Merkezi planda yaşanan zaaf ve eksiklikleri ortaya koymadan, yerel örgütlerin eksikliklerini, hata ve zaafların doğru bir eksene oturtmak mümkün olmayacaktır.

Yaşanan deprem vesilesiyle bir dizi sonuç çıkarmayı önümüze koymalıyız. Bu gibi durumlarda daha inisiyatifli ve güçlü adımlar atabilmenin yolu, deneyimlerden, eksiklik, hata ve zaaflarımızdan sonuçlar çıkarmakla mümkündür.

(...)

Deprem gündemi üzerinden, başta gençler olmak üzere çok geniş bir kesim harekete geçti. Bu kesimler belli yerlerde bir araya gelerek dayanışma vb. çalışmaları örgütlediler. Bu alanlar, bir araya gelen kitlelerin ortak iş örgütleme, dayanışma ve politik tartışmalar yapmaya açık olduğu zeminlerdi. Tam da kitle çalışması yapılacak alanlardı diyebiliriz.

Benzer kaynaşma ve dayanışma ruhu belli ölçülerde fabrikalarda da vardı. Bir dizi fabrikadan işçiler yıllık izin alarak vb. deprem bölgelerine gittiler. Bu gidişler örgütlü bir sınıf tutumu değildi. Fakat sınıfla bağ kurmanın önemli bir vesilesi olabilirdi.

Deprem bölgesine hızla giden ve yerleşen bir dizi kurum, toplumdaki duyarlılığı belli ölçülerde değerlendirebildi. Deprem bölgesinde kurulan koordinasyon çadırları, bağımsız bir dizi kişiyle bağ kurmalarını, etki alanlarını genişletmelerini sağladı. Deprem bölgesinde yarattıkları etkiye de yaslanarak, diğer kentlerde farklı güçleri harekete geçirerek çalışmalarını genişletme zemini yakaladılar.

Deprem bölgesinden bu konudaki somut bir gözlemimi ifade edecek olursam, bir gece X grubunun kurduğu koordinasyon merkezinde kaldık. X’in çağrılarıyla ya da kendi inisiyatifleriyle çeşitli kentlerden gelmiş insanlar vardı. Hepsiyle ekipler kurup görevlendirmeler yapmışlar. 6-7 kişilik her ekipte birer X mensubu yer alıyordu. Her ekiple günlük olarak değerlendirme ve planlama toplantıları yapıyorlardı.

Birkaçına tesadüfen denk geldim ve izleme olanağı buldum. Denk geldiğim toplantılar çeşitli kentlerden gönüllü gelmiş, bir biçimde X mensuplarının kurduğu koordinasyon çalışmalarına katılmış gençlerle yapılan toplantılardı. X mensubu olduğu konuşmasından anlaşılan bir genç, kendi bakışlarını yansıtan, devleti ve düzeni hedefleyen bir konuşma yapıyordu. Diğerleri de dahil oldular. Düzen ve disiplinin önemine değinerek, günü planlayıp görev alanlarına geçtiler.

Orada sohbet ettiğimiz X mensubu arkadaşlar, gönüllü çok fazla insan geldiğini, bir kısmının örgütlü ve kollektif iş yapmaya yanaşmadığını ve gönderdiklerini söylüyorlardı. Örgütlü ve kollektif iş yapacak çok sayıda kişiyle ekip çalışması yaptıklarını, insan fazlalığı oluştuğu için farklı yerlerde de koordinasyon merkezi açtıkların ifade ediyorlardı.

Durum tam da böyleydi. Gözlemlerim üzerinden, söylediklerinde ne bir abartı ne de bir fazlalık vardı. Bir dizi kurum için de benzer durum geçerliydi.

Yine farklı bir grubun sohbetine dahil olduğumda, bu gruptakilerin de inşaat, belediye, metal vb. işkollarından işçiler olduğunu görmüş oldum...

Bizim çıkarmamız gereken en önemli derslerden biri, toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren, öyle ya da böyle harekete geçiren süreçlerde hızla harekete geçmek olmalıdır. Denilebilir ki, bölgede bağlantımız yok, başkalarının olduğu için onlar böyle kolayca yer tutabildiler. Böyle durumlarda ve özellikle sol eğilimin olduğu yerlerde, bu türden ön bağlantılara ihtiyaç olmadığını söyleyebilirim. Oraya bir bakış ve planla giden herkesin etrafında birileri hızla toplanıyor ve zemin yaratıyor. Bunu gözlemlerime ve somut deneyimlere dayanarak söylüyorum.

(...)

Muazzam bir boşluğun olduğu yerde, doğru müdahale ve inisiyatifle, en gerici kesimlerin olduğu yerde bile tutunacak zemin yaratmanın olanaklarına işaret etmeye çalışıyorum.

Doğru ve yerinde bir inisiyatifle, bize “gidecek misiniz” diyen çeperimizden, bildiğimiz ve bilmediğimiz bir dizi kişiyi seferber edebilme olanağı yakalayabilirdik. Denilebilir ki yine de seferber edilebilirdi... Ama insanlar orada olmakla burada dayanışma örgütlemeyi bir tutmuyor. Bütünlüklü ve kuvvetli politik bir bakışa sahip değiller. Yoldaşlarımızda bile böyle bir durum yaşanıyor. Bölgeye hızla gitmek gibi bir adım, yeni ağlar oluşturmamızı sağlayacağı gibi, çeperimizi de harekete geçirme-örgütleme olanağı sağlayabilecekti.

Fabrika zeminlerine de depremle aktif dayanışma tutumunu daha güçlü taşıma olanakları yakalayabilirdik. İlk günler temasta olduğumuz bir dizi işçi bize ulaşarak, gidiş olursa bizi de listeye yazın dedi. Böyle bir bakışla hareket etmiş olsaydık, diğer kurumların genel biçimde yaptıkları bölgeye gidiyoruz çağrısını biz de fabrika zeminli yapabilir ve bir dizi karşılık da alabilirdik. Bu temasımız olmayan fabrikalarla da bağımızı güçlendirecek olanak yaratırdı. Buralarda çalışan işçiler içinde daha meşru bir zemine kavuşabilirdik. Orta vadede sınıf çalışmamızı güçlendiren daha güçlü olanaklar/dayanaklar oluşturabilirdik. Diğer sol çevrelerin kendi zeminlerinde yaptığı politik ve pratik müdahaleyi biz de kendi zeminimizde daha güçlü bir biçimde yapabilirdik.

Yarattığı yıkımın boyutu üzerinden bakıldığında, depremle ilgili en sıradan dayanışma çalışması bile bir politik tutumu ifade ediyordu. Devletin kurumlarına güvenini yitirmiş kesimler dayanışmalarını hızla devrimci-ilerici kurumlar ve iktidara muhalif çeşitli odaklar üzerinden yaptılar. AFAD ve Kızılay’dan çok Ahbap’ın ilgi görmesinin gerisinde bu var.

Bu durum bile kitlelerin tercihinin (bilinçli ya da bilinçsizce) politik olduğunu gösteriyor. “Dayanışmayı ve mücadeleyi büyütelim” vurgusu, tam da bu temelde anlam kazanıyor.

Bu konuda geniş bir zamanda üzerine düşünülerek yazılacak çok fazla şeyin olduğu açık.

Son olarak şunu belirtmeliyim. Bazı adımları atarken, ne getirir ne götürür değerlendirmesi üzerinden hareketsizliği tercih etmemeliyiz. “Bizim asıl işimiz işçi sınıfına müdahale diyerek” bu gibi zeminlerin sınıf çalışmasını geliştirici yanlarını, siyasal sınıf çalışması için elverişli bu zeminleri dar görüşlülükle bir kenara itmemeliyiz. Keza, işçi sınıfına politik müdahalenin, devlete ve kapitalist düzen karşıtı bilinç taşımanın yakın zamanda bundan daha iyi bir vesilesi yoktu. Bu tutumu taşımak, tek başına sayfaları etkin kullanmakla, afiş ve bildiri dağıtmakla başarılamaz. Aynı zamanda doğrudan alanda yer alarak (bugün deprem bölgesi, yarın başka bir yer), buradan aldığımız moral vb. güce de yaslanarak daha kuvvetli müdahale ve taraflaştırıcı tutum ortaya koyarak...

(...)

Bizim parçası olacağımız her sürecin artıları ve eksileri oldu, olacaktır. Greif Direnişi’nde artı-eksi hesabı yapsaydık adım atamazdık. En genel ve kısa vadede baktığımızda, bize eksileri de oldu kuşkusuz. (...) Ama daha derinlikli ve sınıflar mücadelesinin seyri üzerinden baktığımızda, kazanımlarının kıyas kabul etmez ölçüde daha büyük olduğu bir gerçek.

Bu deneyimleri iyi değerlendirdiğimizde, attığımız adımların eksilerini daha iyi görmemizi sağlayarak, olumsuz etkileri sınırlamamıza da vesile olacaktır. Böyle durumlarda bizi yer yer tereddütte bırakan kaygıları bir kenara bırakarak, bu gibi durumların muhtemel olumsuz sonuçlarını nasıl sınırlayacağımıza kafa yorarak, hızlı adımlar atmalıyız.

(...)

Partili bir yoldaş / İstanbul


Üste