Logo

İlkesel ve sınıfsal açıdan laiklik mücadelesi


11-) Dinsel gericilik ideolojik ve kültürel açıdan olduğu kadar iktisadi-sınıfsal açıdan da kurulu sermaye düzeninin en asli öğelerinden biri olageldi ve her dönem organik bir parçasını oluşturduğu bu düzenin hizmetinde oldu. Bir dönemdir yeni olan, onun artık düzenin kendisini de belirleyebilecek kadar güç kazanması ve olanaklı olursa eğer bu konumunu kalıcılaştırmasıdır. Bu yeni konum ve yöneliminin ona karşı mücadeleye özel bir anlam ve önem kazandırdığı açıktır. Fakat bundan hareketle onun kendi başına özel bir hedef haline getirilmesi ve böylece dinsel gericiliğe karşı mücadelenin sermaye düzenine karşı mücadeleden kopartılması, devrimci konum ve kimliğin yitirilmesi demektir.

Dinsel gericiliğin çatı partisi AKP, onun temsil ettiği zihniyet, ideoloji, kültür, bunların maskelediği toplumsal güçler, sınıfsal çıkarlar ve sermaye grupları, cemaat ve tarikatlardan vakıflar ve derneklere kadar öbeklendiği bin bir türlü oluşum, örgüt ve kurum, günümüz Türkiye’sinin en katı gerçeklerinden ve mevcut kapitalist düzenin en temel yapıtaşlarından biridir. Dolayısıyla tüm bu yapı ve ilişkileriyle dinsel gericiliğe karşı mücadele, kurulu sermaye düzenine ve onun gerisindeki emperyalizme karşı mücadelenin ayrılmaz bir öğesidir.

12-) Daha özgün bir dinamiğe dayanan Kürt ulusal hareketi bir yana bırakılırsa, bugünün Türkiye’sinde sınıfsal konum ve duyarlılıkları temelden farklı iki ayrı toplumsal muhalefet alanı var. Bunlardan ilkini, AKP iktidarının dinci-gerici yönelimlerine karşı laiklik ve cumhuriyet değerleri üzerinden en büyük hassasiyeti gösteren modern ara katmanlar oluşturmaktadır. İkincisini ise, AKP iktidarının emperyalizmin ve işbirlikçi büyük burjuvazinin çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda izlediği iktisadi-sosyal politikaların acısını çeken, buna tepki ve öfkesini de her fırsatta dışa vuran işçi sınıfı ve emekçi katmanlar oluşturmaktadır.

İlk grubun tepkisi sınıfsal yönden son derece bilinçlidir ve bu nedenle de belirgin sınırlar içindedir. Kurulu düzenin kendisine değil, onun dinsel gericiliğin bugünkü egemenliği koşullarında aldığı somut biçime karşıdırlar. Laiklik ve cumhuriyet değerlerine bağlılık bu katmanlar için temelde bir yaşam tarzı ve kültürel değerler sorunudur. Bu katmanların esasa ilişkin bir sınıfsal sorunu yoktur, sınıfsal konum ve çıkarları bu düzenle iyi kötü bağdaşmaktadır. Bu nedenledir ki onlar, onların temsilcisi durumundaki siyasal akımlar, laiklik, yaşam tarzı, aydınlanma ya da ilerici kültürel değerler mücadelesini temel sınıfsal sorunlardan koparmaya çalışırlar. Kendi sınıfsal konumlarından bu mantıklı ve anlaşılır bir davranıştır. Öteki bir ifadeyle, bu bilinçli bir sınıf tutumudur.

İşçi sınıfı ve emekçiler içinse halen sorun yaşam tarzı değil fakat çalışma ve yaşam koşullarıdır. Kuşkusuz bu sınırlardaki bir hassasiyet ve mücadele öznel açıdan henüz sınıfsal bilinç ve yönelimden yoksundur. Fakat nesnel ve potansiyel açıdan devrimci sınıf mücadelesini geliştirip güçlendirmenin biricik alanı da burasıdır. Zira bu temel sınıf ilişkileri ve mücadelesi alanıdır. Dolayısıyla dinsel gericiliğe karşı özel mücadelenin sermaye düzeni ve emperyalizme karşı genel devrimci mücadele içinde anlamlandırılıp geliştirilebileceği biricik alan da burasıdır.

13-) Modern burjuva toplumunda laikliğe en çok ihtiyacı olan, herkesten çok işçi sınıfıdır. Onun sınıfsal mücadele birliğini ve bütünlüğünü sağlayabilmesi, din ya da mezhep bölünmelerinin yıkıcı etkilerinden sakınabilmesi, tam da laik bir anlayışla hareket edebilmesi ölçüsünde olanaklıdır.  Öte yandan işçi sınıfı, gerçek laikliği gerçekleştirme yeteneğine sahip biricik sınıftır da. Temel sınıf çıkarları yönünden homojen bir sınıf oluşturan işçi sınıfını bölen tam da dinsel, mezhepsel ya da milliyetçi düşünce ve inançlardır. Dolayısıyla dinine, mezhebine, inancına, kültürüne, etnik kökenine bakmadan birbirine sarılması, herkesten çok işçilerin ihtiyacıdır.

Fakat halen bu bilincin çok uzağında olan işçilere bunu anlatmanın yolu onların sosyal-sınıfsal duyarlılıklarını ve mücadeleleri geliştirmekten geçmektedir. Ankara Tekel Direnişinin milliyet ayrımları üzerinden çok iyi örneklediği gibi, işçileri bölen ideolojik ve kültürel ayrımların panzehri sosyal mücadeledir. Dolayısıyla gerçek sınıf devrimcilerine düşen, temel iktisadi, sosyal ve siyasal sorunlar üzerinden işçilerin eylemini ve giderek böylece bilincini geliştirmektir.

Laiklik mücadelesi sınıfsal bir zemine oturtulmaz, sınıf ilişkileri ve çelişkileri, dolayısıyla sömürüye ve mülkiyet düzenine karşı mücadele üzerinden anlamlandırılmazsa eğer, burjuva düzenin sınırları aşılmamış, ilerici orta sınıf çizgisi sınırlarında kalınmış olur.

Bu, ilerici ara katmanlardan gelen aydınlanma değerlerini, laikliği, cumhuriyetin ilerici kazanımlarını savunmaya yönelik tepkinin görmezlikten gelinmesi ya da küçümsenmesi değildir. Sorun, bunun onların sınıfsal konumlarından gelen sınırlı bir tepki olduğu gerçeğini hiçbir biçimde unutmamak, bu son derece sınırlı ve güdük düzen içi tutumun yedeğine düşmemektir.

Bugünün Türkiye’sinde Kemalist eğilimli cumhuriyetçi geniş bir kitle var. Bu kitlenin toplumun üstüne adeta bir karabasan gibi çökmüş dinsel gericiliğe karşı ilerici bir tepki geliştirmesi olumlu ve önemlidir. Biz bu tepkiyi, bunun ürünü mücadeleyi, kendisi sınırları içinde önemseriz de. Bizim sorunumuz, doğası gereği düzen içi olan bu basınç karşısında bağımsız sınıf konumunu ve yönelimini koruyabilmektir. Bu nokta, hele de günümüz Türkiye’sinde, hayati önemdedir.

Türkiye solunun bir kesimi bu cumhuriyetçi duyarlılığın cazibesine kendisini fazlasıyla kaptırmış görünüyor. Aralarında işi Kemalist “cumhuriyete sosyalizm çok yakışır” demeye vardıranlar bile var. Bu, 100. Yılını kutlama adı altında Ekim Devrimi’nin bütün bir devrimci özünü boşa çıkarmakla aynı anlama gelmektedir. Yeni bir çağı açmış ve 20. yüzyıla damgasını vurmuş, bunu da kendi döneminin en yeni, en diri ve o günün dünyasının en demokratik (ama özü bakımından burjuva!) cumhuriyetini temellerinden yıkarak başarmış, sosyalizme tam da bu sayede yönelebilmiş bir büyük devrimi orta sınıf bakış açısına uyarlamaktır. Partimiz oportünizmin ve pragmatizmin bu türden kaba örnekleri üzerinde ayrıca durmalıdır ve duracaktır da. Burada amacımız, laiklik ve cumhuriyet değerleri söylemlerinin bugünün Türkiye’sindeki cazibesinin barındırdığı tuzaklara işaret etmektir.

14-) TKİP 30. Yıl Konferansı, buraya kadar söylenenlerin ışığında, partimizin referandum politikasını gerekçelendiren metninden aldığımız aşağıdaki pasajların önemine bir kez daha dikkat çeker:

“Sınıf devrimcilerinin esas çabası, konum ve yönelimlerinin doğası gereği, öncelikle işçilere yönelik olacaktır. Geniş işçi kitlelerinin dinsel ve milliyetçi önyargılarla sersemletildiği gerçeği düşünüldüğünde bunun önemi yeterince açıktır. Bu çerçevede onlara yeni saldırının gerçek sınıfsal anlamını çok yönlü biçimde açıklamak, böylece ayrışma ve kutuplaşmanın gerçek sınıfsal karakterini ön plana çıkarmak apayrı bir önem taşımaktadır.

“Fakat bu hiçbir biçimde aynı saldırının öteki toplumsal katmanların çıkarları, duyarlılıkları ya da öncelikleri için taşıdığı önemi küçümsemek, hele de görmezlikten gelmek demek değildir. Dinci-faşist odağın saldırısı toplumun tüm ezilen katmanlarını ve ilerici kesimlerini, öncelikle de kadınları, Alevileri, Kürtleri, yanı sıra öteki etnik ve dinsel azınlıkları, bu arada Kemalist cumhuriyetin tarihsel-kültürel mirası, laiklik, yaşam tarzı, düşünsel ve bilimsel özgürlük vb. konularda duyarlı modern ara katmanları yakından ilgilendirmektedir. Bu çerçevede halihazırdaki politizasyon, gerilim ve kutuplaşmada bu kesimlerin özellikle öne çıkması şaşırtıcı değildir. Zira saldırının içeriği ve amaçları bu kesimler ya da katmanlar için daha görünür durumdadır ve onların hiç değilse belirli kesimleri ideolojik ve kültürel açıdan bu gerçeği algılamakta ve hızla tepki vermekte çok daha elverişli bir konumdadırlar.

“Denilebilir ki bu açıdan halen en zayıf durumda olanlar yazık ki işçilerdir. Sorunun sınıfsal anlamını ve önemini ön plana çıkarmak ve bunu her yolla işçilerin gündemine sokmak bu nedenle fazlasıyla önemli ve önceliklidir. Sınıf devrimcileri, devrim umudunu işçi sınıfına bağlamış tüm devrimciler, öncelikle bunu yapmalı, ama tüm öteki kesim ve katmanların bu saldırı karşısında özellikle kendini gösteren ilerici duyarlılıklarını da her açıdan önemsemeli ve desteklemelidirler.” (Referandum ve Devrimci Sınıf Çizgisi, Şubat 2017)

[TKİP 30. Yıl Konferansı (Kasım 2017) Bildirgesi’nden…
Başlık buradaki yayında konulmuştur…]


Üste