Logo

2016 1 Mayıs’ı: Zayıflama devrimci sınıf hareketiyle aşılabilir


Birbirine karşıt iki dünyanın, uzlaşmaz iki sınıfın karşı karşıya geldiği 1 Mayıs alanları, sınıflar mücadelesinin verili koşullardaki seyrini de yansıtır. Son yirmi yılın 1 Mayıslar’ına bakıldığında, bu ilişkiyi saptamak zor değildir. Sınıf hareketinin ivme kazandığı, toplumsal muhalefetin güçlü olduğu dönemlerde 1 Mayıslar görkemli olmakta, toplumsal hareketin geriye düştüğü koşullarda ise hem kitlesellik hem de coşku alanında zayıflama yaşanmaktadır.

Hareketin düzeyi ile eylemin niteliği arasındaki bu diyalektik ilişkide, nesnel koşullar kadar sendikalar ile siyasal hareketler de önemli bir rol oynamaktadır. Devrimci akımların güçlü bir odak olabildiği koşullarda toplumsal hareket hem ivme kazanıyor, hem de moral açıdan güçleniyor. Reformistlerin baskın olduğu durumda ise, etkileşim de ters yönde oluyor. Toplumsal hareketteki zayıflama reformist saflarda sağ eğilimleri besliyor, sermaye iktidarıyla karşı karşıya gelmekten kaçış ruh halini pekiştiriyor. Bu durumda reformizm, toplumsal hareketin önünü tıkayan uğursuz bir rol oynuyor. Bu olguyu, Taksim Meydanı’nı kazanma sürecindeki 1 Mayıslar’da görmüş, ibretle izlemiştik.

***

1 Mayıs’ın sınıfsal, devrimci, enternasyonal bir karakteri var. İki dünyanın karşı karşıya geldiği, tarihsel önemi işçi sınıfı açısından büyük olan bu günü anlam ve önemine uygun bir tarzda kutlamanın kazanımlar yaratacağı deneyimlerle sabittir. Taksim’i kazanma sürecindeki azgın polis terörü devrimcilerle birlikte Taksim’i kazanma direnişine katılan işçileri ve emekçileri yıldıramadı. Tersine, iktidar saldırganlaştıkça direniş azmi de arttı. Bu mücadele sayesindedir ki, dinci-zorba rejim 1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etmiş, Taksim Meydanı’nı kutlamalara açmak zorunda kalmıştı.

O dönemde “kitlesellik” adına, “alan fetişizmi yapmamak” adına direnişten kaçanlar vardı, bugün de olduğu gibi. Alan kazanıldığında ise onu “gövde gösterisi” için kullanmaya bakarlardı.

Rejimin saldırgan politikası Taksim’i tekrar yasaklayınca, mücadeleden kaçmanın utancı yine bu reformist takımına düştü. Taksim’den kaçarken “alan fetişizmi yapmayalım”, “her yeri Taksim alanına çevirelim” türünden vaazlarla, içine düştükleri acınası durumu örtmeye çalıştılar.

Bu utanç verici tutumun toplumsal-sınıfsal bir temeli var elbette. Ancak bu sınıfsal temel, işçi sınıfının devrimci, enternasyonalist, dayanışmacı mücadele geleneğine tümüyle yabancıdır.

***

2016 1 Mayıs’ı katılım, yaygınlık ve coşku yönünden son yılların en zayıf kutlamalarına sahne oldu. AKP’nin dayatmalarının dörtlü (DİSK, KESK, TTB, TMMOB) ve reformist izleyicileri tarafından kabul edilmesi “terör tehdidi” ile birleşince, devletin kolluk kuvvetleri keyfilik ve küstahlıkta sınır tanımadı. Polis kordonları, arama noktaları, yakın kamera çekimi, pankartlara el koyma, alçaktan uçuş yapan helikopterler vb. uygulamalarla 1 Mayıs alanları militarist kuşatmaya tabi tutuldu.

Bu arada iktidarın tetikçiliğini yapan Hak-İş’in Adapazarı, Türk-İş’in ise Çanakkale’ye taşınması, bu iki konfederasyonun dinci-faşist iktidara biat ettiklerini bir kez daha gözler önüne serdi. Biri dinciliğe sarılan, öbürü ırkçılık taslayan bu iki sefil şebeke, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele gününü lekelemeye çalıştılar. AKP iktidarının iki konfederasyona bu alçaltıcı misyonu yüklemesi, işçi sınıfından ve devrimci, enternasyonal karakterli bir 1 Mayıs’tan duyduğu korkunun dışavurumudur aynı zamanda.

***

Son bir yılda ırkçı-şovenizmin tavan yapması, kirli savaşın vahşi bir boyuta taşınması, dinci bağnazlığın yaygınlaştırılması, patlayan bombaların kent meydanlarını kana bulamasına rağmen onlarca kentte onbinlerce işçi, emekçi, genç ve kadının alanlara çıkması herşeye rağmen çok önemlidir. Alanlara çıkma ısrarı, herşeye rağmen emekçilerdeki mücadele azim ve kararlılığının devam ettiğine işaret ediyor.

Toplumsal muhalefetin nesnel koşullardan kaynaklı zaafları kadar sendikal bürokrasinin sermayenin icazetine teslim olması, reformist solun ise bürokrat takımının peşine takılması, 1 Mayıs kutlamalarından yansıyan zayıf tabloda belirgin bir rol oynamıştır.

***

Taksim kaçkını sendika ağalarıyla devrimci irade yoksunu reformist sol koalisyonun icazetçi tutumu, işçi sınıfı saflarındaki mücadele dinamiklerinin harekete geçirilmesini köstekledi. Bu koalisyon Taksim Meydanı’nı bürokratlar eliyle AKP iktidarına teslim etmiştir. Bakırköy’de “Taksim’i tekrar kazanacağız” türünden laflar etmeleri bu konudaki sorumluluklarını zerre kadar azaltmıyor.

İktidarın dinci-şoven saldırganlığına rağmen, sınıf saflarındaki mücadele dinamiklerini alanlara taşıyacak ciddi bir hazırlık ve devrimci bir irade konulabilseydi, tablo farklı olabilirdi. Taksim iradesini gösteren ilerici-devrimci güçler dışında tutulursa, yazık ki bu yılın 1 Mayıs’ı AKP’nin dayattığı icazet alanlarına hapsedildi. Bunun sorumluluğunu taşıyan yılgın zihniyetin temsilcileri, Taksim’i savunma ısrarını “alan fetişizmi” demagojisiyle gölgelemeye çalıştılar. Oysa işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, Kürt halkına, Alevi emekçilere dört koldan azgınca saldıran bu iktidarın icazetine sığınmak, kuzuyu kurda teslim etmekten farksızdır.

***

1 Mayıs alanlarına yansıyan nispi zayıflık bir yanılsama yaratmamalıdır. Bu zayıflık geçicidir. Sermaye iktidarı hem içeride hem dışarıda saldırgan politikalara devam ediyor. Bu politikanın faturasını işçi sınıfı ve emekçilere ödetmek için ekonomik, sosyal, siyasal, demokratik haklar adına ne kaldıysa gaspetmeye çalışıyor. Bu da işçi sınıfı saflarındaki mücadele eğilimini giderek güçlendirecektir.

Verili koşullarda acil ihtiyaç, sınıf saflarındaki mücadele dinamiklerini devrimci bir sınıf hareketi geliştirme çalışmasının dayanaklarına dönüştürebilmektir. Bu başarıldığında, yozlaşmış sendika bürokratlarını bir kenara atmak, reformistleri sarsmak, sermaye iktidarının dayatmalarını püskürtmek mümkün olacak, devrimci ve enternasyonal özüne uygun görkemli 1 Mayıs kutlamalarını hiçbir güç engelleyemeyecektir.


Üste