Logo
< Kadının davasıyla işçinin davası ayrılmaz...

Çok yönlü ihtiyaçlar ve olanaklar


Çok yönlü ihtiyaçlar ve olanaklar


Partimizin hedefleri doğrultusunda yol alabilmesi, öncelikle iki alandaki durumuyla yakından ilgilidir. İdeolojik sınıfsal çizgimizin doğası gereği birbiriyle yakından ilişkili bu alanlardan ilki örgüt, ikincisi ise sınıf çalışması alanıdır. Genel siyasal faaliyet planında sergilediğimiz düzey ve kapasiteyi tüm yerellerde sınıf çalışması zemininde süreklileştirmek, örgüt ve sınıf çalışması başlığı altında ifade edilebilecek sorunların üstesinden gelmemiz oranında mümkün olacaktır. Bir başka deyimle, parti, bir yandan etkili bir siyasal sınıf faaliyeti yürütürken, diğer yandan tam da sınıf çalışması zemininde örgütsel niteliğini geliştiremezse, karşısına çıkan olanakların heba olması kaçınılmaz olur. Partimizin II. Kongresi tam da bu iki başlıktaki sorunlar üzerinde yoğunlaşmış ve bir dizi sonuca varmış bulunuyor. Nitekim yolumuzu buna uygun adımlar atarak yürümeyi sürdürüyoruz.

Atılan ya da atılmayı bekleyen her yeni adım, bir yığın ihtiyaç yaratıyor. Üstelik bunlar sınıf ve kitle hareketinin zayıflığı, dolayısıyla kitle tabanının darlığı koşullarında, karşılanması her geçen gün daha da zorlaşan ihtiyaçlar. Sınıf ve emekçi kitlelerle birleşmiş bir parti olsaydık, bugün karşılamakta zorlandığımız bir dizi ihtiyaç, şüphesiz çok daha kolay giderilirdi. Fakat biz henüz kendi maddi-toplumsal kuvvetiyle birleşme çabasında olan, bunun için de onu harekete geçirmeye, hareketine yön verip geliştirmeye çalışan, bu anlamda partileşme süreci devam eden bir yapıyız. Geçmişin devrimci yükseliş döneminin mirasını  hoyratça tüketip reformist çizgiye kayanlar gibi bir takım maddi imkanlara (kökleşmiş bir kitle tabanı, kadro birikimi, geçmişin manevi itibarı, mali-teknik imkanlar vb.) da yaslanmadık. Gerçek bir örgütsel yapıya dönüştüğümüz yıllardan itibaren, toplumsal-siyasal süreçler nedeniyle, böylesi bir nitel sıçramaya zemin olabilecek olanaklara sahip olamadık. Hareketimizi partiye taşıyan tüm birikim, ısrarlı bir öz emeğin ürünü olarak, deyim yerindeyse çoğu zaman verimsiz toprakların dişle tırnakla kazınmasıyla oluşturuldu.

Süreç esası itibariyle bugün de benzer bir seyir izlemekte, çalışmamız aynı zorlanmalarla yüzyüze kalmaktadır. Toplumsal süreçler devrimci bir mecraya giremediği ya da yönlendirilemediği müddetçe, böyle olması da kaçınılmazdır. Bu koşullar altında karşımıza çıkan sorun ve ihtiyaçların, her geçen gün daha da ağır ve zorlu bir hale gelmesi anlaşılırdır. Burada kastettiğimiz, her dönemin kendi içinde olağan sayılabilecek zorlanma ve sıkıntıları değil. Bugün karşı karşıya kaldığımız çok yönlü ihtiyaçlar, kitlesel kabarış dönemlerinin ya da dişe dokunur bir hareketlilik döneminin çözümünü kolaylaştıracağı ihtiyaçları kadar büyük değil. Fakat buna rağmen zorlanabiliyoruz. Devrimci hareket cephesinde illegal devrimci örgüt iradesinin kırılmalar yaşadığı bugünün tasfiyecilik ve gericilik döneminde bu zorlanma daha da artmaktadır.

Artan ihtiyaçlar, daralan kaynaklar


İhtiyaçlar birikerek ağırlaşırken, “keşif”ler ve kaynaklar sürekli daralmaktadır. Örneğin, örgütsel yaşam ve süreklilik için gerekli teknik donanım, çalışmanın finansmanı için gerekli mali kaynak, asgari ihtiyaçlara karşılık verebilecek bir kitle ilişkileri ağı gibi sorunlar, aslında genel bir hareketlilik içinde daha kolay aşılabilecek bu türden sayısız sorun bugün çalışmayı ciddi boyutlarda yavaşlatıyor, yer yer sekteye bile uğratabiliyor. Yıkmaya çalıştığımız sınıf-devlet de kendi eliyle yarattığı toplumsal siyasal atmosferden en iyi bir biçimde yararlanıyor, işimizi daha da zora sokmak için elinden geleni yapıyor. Gözetleme, takip, denetleme işlerinde tekniğini ve olanaklarını sürekli  büyütüyor. Sürekli tırmandırdığı karşı-devrimci propaganda ile devrimci mücadeleyi alabildiğine izole etmeye ve kontrol altında tutmaya çalışıyor. Yasal düzenlemelerle destekleyerek, teknik ve güvenlik alanında bir dizi adım atıyor, toplumun tüm hareketini (mali alan, demografi, çalışma yaşamı, siyasi hareketlilik vs.) kayıt altına almaya, böylece kontrol altında tutmaya çalışıyor.

İhtiyaçları karşılamak planındaki zorlanmalar nedeniyle çalışmanın yavaşlaması, hatta bazen sekteye uğraması şaşırtıcı değil. Bunlara çoktan geride kalan bir dönemin anlayışı, alışkanlıkları ve pratiğiyle yaklaşmak ise fazlasıyla şaşırtıcı. Ne yazık ki saflarımızda bu türden alışkanlık ve anlayışlar varlığını sürdürüyor. Uzun yıllardır kesintisiz bir faaliyet yürüten bazı yerellerde çalışan güçlerimiz hala da mali ve teknik donanım başta olmak üzere bir dizi ihtiyacın dışarıdan-merkezi olarak karşılanmasını bekleyebiliyorlar. Hem bugüne kadarki pratik böyle, hem de bunun başka türlü çözülebileceğine olan inanç zayıf. Böyle olduğu için de, yol ve yöntem düşünmek, bulmak, pratik bir seferberlik içinde olmak iradesi oluşmuyor. Örneğin genel olarak kitlelerin katılımını, katkısını örgütlemek ve esasta buna güvenip, buna yaslanmak üzerine söylenen her söz havada kalma akıbetinden kurtulamayabiliyor.

Çeşitli biçimlerde karşımıza çıkan beklemecilik ya da hazırcılıkla aşılamadan karşımızda duran sorunlar asla esaslı bir çözüme kavuşamaz. Dahası, hazırcılığın, beklemeciliğin doğal sayıldığı bir yerelde, ister bir birim ister daha ileri bir komite olsun, gerçekte ciddi anlamda bir örgütten söz edilemez. Günlük yaşamda sıradan adımlar atmak için bile hazırcı davranan bir birey ya da komite, kitlelerle ancak tek boyutlu, tek yönlü ve dolayısıyla da zayıf bağlar kurabilir. Çalışması her zaman “dışarıdan” olmaya mahkumdur. Zira o en başından itibaren, kitle ilişkileriyle bir ağ yaratmayı, örneğin toplantı mekanları edinmeyi, çalışma araçları yaratmayı, mali kaynakları artırıp onları sürekli kılmayı, çalışmanın her an önümüze çıkarabileceği bir yığın ihtiyacı (basım-yayın araçları, kimlik ve çeşitli sahte belge, eylem ve savunma silahları, dağıtım, haberleşme ve nakliye olanakları vb.) güvenceye almayı hesap dışı bırakmıştır. Böyle bir algılayış tarzı içinde ihtiyaçların karşılanması, o anki ajitasyon-propaganda ve eylem-etkinliğin zorunlu hale getirdiklerinin ötesine geçemez. Tabii ki her durumda ihtiyaç keşfin anasıdır! Böylesi ihtiyaçlar ise ancak karşımıza çıktığı anda, geçici olarak, dışarıdan destekle veya iğreti olarak çözüme bağlanarak karşılanır. Dolayısıyla bir örgütü gerçek anlamda bir örgüt haline getirecek bilinç ve iradeden yoksun kalınır. Partimizin olumlu ve olumsuz her deneyimleri sürekli olarak bunu doğrulamaktadır.

Olanakları saptamak!..


Partimiz kadro niteliği kriterlerini çok yönlü bir gelişim üzerinden tanımlamıştır. Bu açıdan bakıldığında, almamız gereken önemli bir mesafenin olduğunu söylemeliyiz. Çok yönlü gelişmiş, yetkinleşmiş, dolayısıyla faaliyetin, örgütlenmenin, gündelik yaşamın binbir türlü ihtiyacına yanıt üretmeye çalışan, bunu sürekli bir çaba haline getiren kadro ve kolektiflerden oluşan bir örgüt niteliğinin yaşamsal önemde olduğu bir dönemin içindeyiz. Çok yönlü gelişmenin yaşamının her anını belirlemesi gerektiğinin bilincinde olan her devrimci, ihtiyaçlara yanıt verecek olanakların varolduğunu da bir an olsun unutmaz. Neticede, ihtiyaçlar ile olanaklar arasında, o ünlü sözün de çarpıcı bir şekilde dile getirdiği diyalektik bir ilişki vardır. İhtiyaçları saptamaya çalışırken olduğu kadar, olanakları bulmaya çalışırken de bu bakış açısını yitirmemek meselenin çözümünün en önemli anahtardır.

Somutlamak gerekirse, parti saflarında mücadele eden her militan, parti faaliyetinin sayısız ihtiyacı olduğunu, meseleye yalnızca bir birey veya yerel üzerinden bakılamayacağını hiçbir koşulda unutmamalıdır. Zira ancak bu bütünlük içinde ve çok boyutlu bakabilen bir devrimci, olanakları görme ve değerlendirme başarısı gösterebilir.

Hangi düzeyde olursa olsun bir örgütün başarısı, başka etkenlerin yanısıra, potansiyel veya açığa çıkmış bu olanakların değerlendirmesine, en azından elindeki olanakları ne kadar verimli kullandığına bağlıdır. Olanakları sayısız şekilde tarif etmek mümkündür. Basit bir teknik araç da bir olanaktır, bir kitle ilişkisi de, bir fabrikadaki işçi tepkisi de, genel bir kitlesel hareketlilik de… Devrimci bir örgüt, yaşam içindeki sayısız olanağın bulunup çıkarılmasının, devrimci hedefler doğrultusunda seferber edilmesinin aracıdır. Komünist bir örgüt ayrıca, maddi olarak açığa çıkmış ya da potansiyel olarak sahip olunan imkanlara diyalektik bir bakış açısıyla yaklaşmak zorundadır. Onun için, karşısına çıkan olanağın süreçlerdeki rolü, ağırlığı, gücü önemlidir. Bir başka deyimle, karşılaşılan olanağın büyük mü küçük mü olduğuna, içinden geçilen süreç ve ortaya çıkan ihtiyaçlar hesaba katılmaksızın karar verilemez.

Bunu da en tam şekilde ancak kolektif bir bilinç yapabilir. Devrimci bir örgüt olmanın mantığı da burada yatar. Bir birey, sınırlı bir algıya, özgün yanları olan önceliklere sahiptir. Karşısına çıkan imkanın anlamını tam olarak kavrayabilmesi, o anda ihtiyaç ve önceliği nasıl algıladığına bağlıdır. Örgüt ise, tek tek iradelerin bir toplamı değil de en ileri düzeydeki diyalektik birliği olduğu için, karşılaşılan olanakları en ileri düzeyde algılama ve değerlendirme yeteneğini bünyesinde taşır ya da kolektif zeminde üretir. Bunu yapamıyorsa, örgüt niteliğinde ciddi bir zayıflık var demektir.

Devrimci bir örgüt açısından konu, yeri geldiğinde ölüm kalım meselesine bile dönüşebilir. Örneğin, işlerin bir şekilde yürüdüğü bir süreçte görülememesi esasa dair etkide bulunmayan bir olanağın, kritik anlarda gözden kaçırılması herşeyi altüst edebilir. Bu yüzden, saflarındaki güçleri kolektif bir bilinçle eğitip donatmamış bir parti ya da örgütün başarı şansı, rastlantılara kalmıştır.

Düşmandan öğrenmek!..


Bizim karşımızda, düzenin iç krizinin en derinleştiği anlarda bile toplumsal muhalefete karşı yekvücut davranabilen, devrimci mücadelenin gelişmesini engellemek için tüm güçlerini kullanmayı başarabilen bir sınıf var. Üstelik günümüzde burjuvazi, kendinden önceki egemenlerin deneyimlerden en iyi bir biçimde yararlanmaktadır. Bugünkü davranış tarzını bundan bağımsız düşünemeyiz. Örneğin F Tipi zindanlar konusundaki kararlılığını ancak buradan giderek anlayabiliriz. Borçla dönen bir ekonomi gerçekliğine rağmen, her yıl milyarlarca dolar, savunma ve güvenlik adı altında baskı ve terör aygıtlarının tahkim edilmesine aktarılabilmektedir.

Halihazırda devletin hukuksal, askeri, teknolojik vb. her açıdan tahkimatı için hiçbirşey esirgenmiyor. Devrimci hareketin ve toplumsal mücadelenin en zayıf dönemlerinden birini yaşadığı bir dönemde, düşmanlarımızın devrim mücadelesini bugünkü zayıf konumda tutmak için ellerindeki tüm olanakları kullanması, önemle üzerinde durulması gereken bir davranıştır. Hem örnek almak açısından, hem de düne, güne ve geleceğe dair devrimci kavrayışımızı pekiştiren bir örnek olduğu için önemlidir.

Düşmanı altetmenin yolu, tıpkı onun yaptığı gibi, iğne ucu kadar bir olanağı bile arayıp bulmaktan, en iyi bir biçimde değerlendirmekten geçiyor. Dahası düşmanından çok daha fazla kendisinde bu yeteneği geliştiremeyen bir örgütün ciddiyeti tartışmalıdır. Sözkonusu olan devrimci bir militansa ve bu yeteneği geliştirmek için çabalamıyorsa, gerçekte ne yaptığını bilmiyor demektir. İktidar perspektifi olmayan devrimcilerde de durum böyledir. Buradan bakarak, her parti militanı, her birim ve kolektif, partiye kaç güvenli kitle bağı, barınmaya yardım edecek kaç aile, güvenlikli kaç toplantı mekanı, çalışmaya katılabilen deşifre edilmemiş kaç çevre ilişkisi, ne kadar parasal katkı, ne tür teknik imkanlar, ne kadar istihbarat ya da teknik bilgi vb. sunabileceğini sorgulayabilmelidir. Bu, zayıflıkları görmeyi de kolaylaştıracaktır.

Sorunun bu şekilde el alınması, bugünün koşullarında çok daha gereklidir. Zira kitlesine kavuşmuş bir parti düzeyinde bu ihtiyaçlar konusunda sıkıntı yaşamak aşırı düzeyde dağınıklıkla, laçkalıkla vb. ile mümkün olabilir. Diğer türlü, tüm nesnel zorluklara rağmen kitle gücü her türlü olanağı sunacaktır. Bolşevik parti, bir kez işçi sınıfı içinde güç olduğu içindir ki, emperyalist paylaşım savaşı öncesi dönemde Petersburg'da ardı ardına polis sızmalarına ve operasyonlara maruz kaldığı halde, her defasında Viborg’daki kitle tabanı ve kadro kaynağı sayesinde yeniden yeniden ayağa kalkabilmiştir. İşte 1914’lerde bu olanağa sahip aynı parti, bir zamanlar da merkezi bir haberleşme ağı yaratmak, merkez yayın organı Iskra’yı yerel örgütlere ulaştırmak için deyim uygunsa bin takla atmak zorunda kaldığı dönemler yaşamıştır. Onun Putilov işletmelerine ve Viborg semtine kök salmasını bundan bağımsız düşünebilir miyiz?

Elbette çalışma yürüttüğümüz herhangi bir alanda mutlaka bir takım olanaklar yaratırız, az çok kitle ilişkisi ediniriz. En elverişsiz koşullarda bile bu kadarı yapılabilir. Başlangıçta bir dizi ihtiyacın karşılanması için partiye başvurmak da gayet doğal sayılır. Fakat uzun bir dönemin arkasından, diyelim ki hala partiden mali, teknik vb. katkı bekleniyorsa, dahası bir de faaliyetin gidişatını partinin merkezi olarak sunacağı olanaklar belirliyorsa veya örneğin güvenli toplantılar yapmak için birkaç yer ayarlanamıyorsa, orada örgüt niteliği-kimliği alanında esaslı sorunlar var demektir.

Açık siyasal faaliyet imkanlarını son sınırına kadar kullanma olanağına sahip, dolayısıyla imkanlarla çok daha fazla yüzyüze gelen birim ve yoldaşlarımız bu sorular üzerine iki kat fazla düşünebilmelidirler. Zira partimizin örgüt ve kadrolaşma sorunları başlığı altında döne döne dile getirdiği hedeflere ulaşabilmesi, ihtiyaçlar ve olanaklar konusunda kolektif devrimci bilincin, özellikle çalışmanın ağırlık merkezi durumundaki alanlarda vücut bulmasıyla yakından ilişkilidir. Sözkonusu bilincin tüm parti saflarında cisimleşmesi, aynı zamanda bugün karşı karşıya kaldığımız bir dizi pratik-teknik sorunu kolektif aklın ve katkının gücüyle aşmak için de zorunludur. Saflarımızda bu konudaki ilgisizlik, kendiliğindencilik, hazırcılık kırılamadığı koşullarda, bu tür ihtiyaçlar ağırlaşarak gelişimimizin önünü tıkayacaktır.

Daha dar sınırlara indiğimize göre denilebilir ki, bunlar için özel görevlendirmeler, özel komiteler gerekmez mi? Kuşkusuz bunun tersi olamaz. Fakat geçmişin en kötü alışkanlıklardan biri de, bu konuların neredeyse tümüyle bu özel aygıtlara ve kişilere havale edilmesidir. İşbölümü ve uzmanlaşmanın çarpık bir algılanışının da ifadesi olan bu yaklaşımla, günümüzde ne baskı ve zor aygıtlarının dörtbaşı mamur ablukasını parçalamak mümkündür, ne faaliyetin sürekliliğini sağlamak, ne de karşılaşılan olanakları saptayıp değerlendirebilmek…

Dolayısıyla, günümüzde ihtiyaçları zamanında ve isabetli bir şekilde belirleyebilmek için olduğu kadar, toplumsal yaşamın ve sınıflar mücadelesinin gözeneklerinden süzülüp karşımıza çıkan en küçük olanağın dahi heba olmasına göz yummamak için de, her zamankinden daha ileri bir kolektif akıl, çok daha yetkin bir katılım, çok yönlü bir kadro bilinci ve daha kenetlenmiş bir örgütsel irade gereklidir.


(Ekim, Sayı: 250, Şubat 2008)


Üste