Logo
< Yeni dönem gençlik mücadelesi ve gündemleri üzerine

Yaklaşan emperyalist savaş ve devrimci gençliğin görevleri


 

Yaklaşan emperyalist savaş ve
devrimci gençliğin görevleri

 

Emperyalistler ve işbirlikçileri bölge halklarına yönelik yeni bir savaş hazırlığına girmiş durumdalar. Güncel planda ortaya çıkan gelişmeler ve emperyalistler cephesinden yapılan açıklamalar, saldırının ve savaşın yeni hedefinin İran ve bu çerçevede bir kez daha Ortadoğu olacağını göstermiş bulunuyor.

Yaklaşan savaş süregiden saldırganlığın yeni bir boyutudur. Zira bugün Ortadoğu ve Avrasya’da ABD saldırganlığı ve işgali zaten sürmekte, şimdi bu saldırganlığa yeni bir halka eklenmek istenmektedir. Irak’ta bataklığa saplananlar, bundan kurtulabilmenin de bir yolu olarak çok daha kapsamlı bir saldırganlığa hazırlanmaktadırlar.

Bu emperyalist saldırganlığın bir yanını da Türkiye’yi yönetenlerin açık işbirlikçi tutumu oluşturmaktadır. Bölge halklarına dönük saldırganlığın yaygınlaştığı bir dönemde; işbirlikçi burjuvazi halklara karşı emperyalistler hesabına çalışmak ve hatta gerekirse vurucu güç olarak Türkiye emekçilerini ve gençliğini kullanmak yönlü pazarlıklarını sürdürmektedir. Yaklaşan savaş dolaysız bir biçimde ülkemiz emekçilerini ve gençliğini kesecektir. Hazırlıklar ve sermaye temsilcilerinin sürdürdüğü pazarlıklar bunu açık bir biçimde göstermiş bulunuyor.

Yaklaşan savaş ve saldırganlık tehditi bugünden buna karşı mücadelenin örülmesini bir zorunluluk olarak karşımıza çıkartmaktadır. Sermaye ve emperyalistler cephesinden başlatılan hummalı hazırlıklar, savaş karşıtı cephenin de aynı kapsamda bir hazırlılık içerisine girmesini gerektirmektedir. Bu çerçevede yeni dönemin temel gündemi olan emperyalist saldırganlık ve İran’a müdahale hazırlığının gençlik cephesinden nasıl bir karşı koyuşla örülmesi gerektiğini ortaya koyacak, bu açıdan gençliğe düşen görevleri tanımlayacağız.

Emperyalist savaş karşıtı mücadele
güncel bir sorumluluktur!

Bugün gençlik içerisinde hiç de azımsanmayacak düzeyde bir anti-emperyalist tepki sözkonusudur. Bugünün daralan ve kendi kabuğuna sıkışmış bulunan gençlik mücadelesi bu potansiyeli yeterince güçlü bir biçimde değerlendirip örgütleyememektedir. Süregiden işgale ve yaklaşan savaşa karşı mücadelenin startı gecikmeksizin verilmelidir. Savaşın daha yakıcı biçimde karşımıza çıkmasını beklemek, gerek gençliğin anti-emperyalist duyarlılıklarını küçümsemek, gerekse de yaklaşan savaşın anlam, önem ve kapsamını kavrayamamaktır. Zira bugün devam eden bir saldırganlığın yeni bir halkası ile karşı karşıyız. Emperyalist savaş ve saldırganlık bir tehdit olmanın ötesinde güncel bir sorundur, bugünden karşıt bir mücadele örgütleme görevini önümüze koymaktadır.

Savaş karşıtı mücadele önüne emperyalist savaşı durdurma hedefini koymalıdır. Bu ulaşılması zor, gerçek dışı bir hedef değildir. Zira bugün Irak’ın küçük bir parçasında süren direniş bile, tüm zayıflıklarına karşın, Irak’ı emperyalistler açısından tam bir bataklığa çevirmiş durumdadır. Bu, halkların direnme gücünün açık bir göstergesidir. Öyleyse, savaşın daha yakıcı bir biçimde karşımıza çıkmasını beklememeli, hızlı bir biçimde emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı anti-emperyalist ajitasyona ağırlık vermeli ve yaklaşan savaş tehlikesini geniş gençlik güçlerinin gündemine sokmalıyız.

Öte yandan savaş karşıtı süreç anti-emperyalist bir gençlik mücadelesinin gelişmesi açısından oldukça önemlidir. Geçtiğimiz dönem savaş karşıtı mücadelenin ciddi bir hedef ve programdan yoksun karakteri, öte yandan ise heterojen yapısı, savaşa karşı başarılı bir anti-emperyalist mücadelenin örülemesini önemli ölçüde engellemiştir. Bugün yeni bir mücadele döneminin başında savaşa karşı gençliğin anti-emperyalist duyarlılığını büyütmek, öte yandan da bu duyarlılıkları örgütlemek güncel ve ertelenemez bir sorumluluktur. Yaklaşan savaşa karşı mücadele, geçmiş dönemin zayıflıklarını ve darlıklarını aşarak, gençliği politikleştirmenin bir aracına dönüştürülmelidir.

Savaş karşıtı mücadele reformist platformun gençlik üzerindeki etkisini kırma ve sınırlamanın bir aracına dönüştürülmek durumundadır. Bu ise açık ki savaşın politik anlamını kavrayarak, bu perspektif üzerinden devrimci bir gençlik mücadelesini geliştirmeye kilitlenerek olanaklı olacaktır.

Öte yandan savaş karşıtı süreci gençliğin geniş kesimlerini ilgilendiren somut gündemlerle birleştirmeyi başarabilmeliyiz. “Savaşa değil, eğitime bütçe!”, “Ortadoğu’da asker, okulda müşteri olmayacağız!” gibi şiarlarla, yaklaşan savaşı güncel bir sorun olarak gençliğin geniş kesimlerinin gündemine sokabilmeliyiz. Bu savaş karşıtı mücadelenin kitle tabanın genişlemesi açısından son derece önemlidir.

Emperyalist savaş karşıtı örgütlenmeler
hızlı bir biçimde oluşturulmalıdır!

 Savaş karşıtı süreç açık ki ilerici ve devrimci gençlik güçlerinin birleşik mücadelesini zorunlu kılmaktadır. Bu başarılamadığı koşullarda savaş karşıtı çalışmalar daha baştan temel bir zayıflıkla karşı karşıya kalacaktır. Burada bilinçli bir tercihle tüm ilerici potansiyeli içerisine alan bir süreci kastetmekteyiz. Zira bugün yaklaşan emperyalist savaşa karşı örülecek mücadele bunu bir zorunluluk olarak karşımıza çıkartmaktadır. Ancak bu savaş karşıtı mücadele içerisinde reformist politik platformla uzlaşmamız anlamına gelmemektedir.

Öyleyse bu çelişki nasıl çözülecektir?

Bu çelişkiyi geçmiş dönem savaş karşıtı çalışmaların oluşturduğu örgütlülüklerin işleyişi içerisinde çözmek mümkün değil. Geçtiğimiz dönem savaş karşıtı mücadele siyasetler toplantılarına sıkışmış, gençliğin ileri kesimleri ile yeterince buluşabilen bir süreç örülememiştir.

Burada sorun iki yönlüdür. Birincisi; savaş karşıtı mücadelenin perspektifleri ve örgütlenmesi çerçevesinde siyasal gruplara daralmayan bir tartışma ortamına ihtiyaç vardır. Siyasal grupların kendinden menkul örgütlenmelerinin savaş karşıtı mücadelenin örgütlenmeleri olamayacağı, bu platformlar içerisinde komünist ve devrimci bir savaş karşıtı taraflaşma yaratma olanağı olmadığı, olsa bile bu taraflaşmanın gençlik hareketi fazla bir anlam ifade etmediği açıktır

Sorunun öteki yanı ise, siyasal örgütlenmelerinin temsilcilerini aşan bir duyarlılık sözkonusu ise eğer, bu duyarlılığın örgütlü hale getirilmesi, savaş karşıtı sürecin daha etkili bir hale gelmesinin de temel halkasıdır. Bundan yoksun olunduğu koşullarda, mücadele daha başında temel bir zayıflık alanı ile karşı karşıya kalacak demektir. Oluşturulan örgütlenmeler mutlaka yereldeki duyarlı kitleyi bir araya getirmeyi ve onların inisiyatifine ve yönlendirmesine açık olmayı hedeflemeli, bu anlayışla ele alınmalıdır. Örülecek tüm örgütlenmeler en küçük birimden yola çıkarak merkezileşmek ihtiyacı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu açıdan il düzeyindeki platformlar yerine -ki bunlar siyasetler toplantıları olarak eylemsel bir takım kararlar almak için mutlaka sürecin başında etkinleştirilmelidir- mutlaka üniversiteler ve olanaklı olduğu ölçüde fakülteler düzeyinde örgütlülükler oluşturulmaya kilitlenilmelidir.

Sürecin bir diğer önemli yanını klüp, topluluk gibi örgütlenmeler oluşturmaktadır. Bu gibi örgütlenmeler içerisinde imkanlar ölçüsünde savaş karşıtı mücadele gündemleştirilmeli ve bu örgütlülüklerin de katıldığı platformlar etkin bir biçimde hayata geçirilmeye çalışılmalıdır. Geçtiğimiz savaş karşıtı dönemde ODTÜ’de klüp ve toplulukların etkili bir biçimde katıldığı ODTÜ Öğrencileri çalışması ve yarattığı duyarlılık düşünüldüğünde, bu imkanın özel olarak değerledirilmesi gerektiği yeterince açıktır.

Sorunun bir diğer yanını ise birleşik ve devrimci bir gençlik hareketi yaratma sorumluluğudur. Savaş karşıtı mücadeleyi bu güncel politik hedef açısından bir imkana dönüştürmeyi başarabilmeliyiz.. Örgüt sorununa ileri güçleri kucaklayacak tarzda çözüm oluşturma perspektifinin temel bir yanını da bu sorun oluşturmaktadır.

Bir noktayı daha vurgulayalım. Önceki bazı ortak süreçlerde siyasal grupların dar bakışları çalışmanın önünde bir engele dönüşebilmiş, bu durum gençlik kitleleri ve kendi güçlerimiz üzerinde moral bozucu bir etki yaratabilmiştir. Böyle bir durumda alınacak tutum gerilemek değil, sürecin ve görevlerin üzerine gitmek olmalıdır. Bu tür olumsuzluklar yine yaşanabilir. Bu, her şeyden önce sınıfsal duruşla ilgilidir ve oluşacak platformlarda vereceğimiz ideolojik mücadelenin bir boyutudur. Asıl önemli olan, bu mücadelenin ayakları üzerine oturması ve anlamını bulması için sorumlu bir tutum alabilmek, çalışmanın en ileri noktasında yer almayı başarabilmektir. Perspektifimizin hayata geçirilmesi herkesten önce bize bağlıdır. Pratikte adım atamadıktan sonra, bunları toplantılarda siyasal çevrelere kabul ettirmek hiç de politikamızı gençliğe mal etmek demek değildir. Öyleyse ortaya koyduğumuz iddiayı pratiğe yansıtabilmeli, çalışmanın en ileri noktasında yer alabilmeliyiz.

Örgüt ve politika sorununda yukarıdaki vurgulara ilişkin hareket noktamız geçmiş dönemin dersleridir. Geçtiğimiz savaş döneminde çeşitli ortak kitle örgütlülüklerinin savaşın kapsamını tanımlamak noktasında yaşadıkları sınırlılıklar, bizim bu çalışmalara/örgütlenmelere müdahale etmememizin gerekçesi haline gelebilmiş ve bu ise çalışmamızı sınırlayan sonuçlar oluşturabilmiştir. Bu hataya tekrar düşmemek özel olarak önem taşımaktadır. Biz savaş sürecini anti-emperyalist bir gençlik mücadelesi yaratmak için bir dayanak noktasına dönüştürmeyi hedeflemekteyiz. Bu, savaşın kapsamı ve savaş karşıtı mücadelenin önceliklerini her zeminde açık bir biçimde ortaya koymakla mümkün olacaktır. Bu açıdan politik düzeyi ne kadar geri olursa olsun her alanı savaş karşıtı devrimci politikanın ortaya konulacağı ve tartıştırılacağı bir zemin olarak ele almak zorundayız.

Öteki yandan ise gerici uzlaşma alanlarına karşı net bir tutum almalı ve savaş karşıtı mücadelenin her koşulda ilerici-devrimci bir politik zeminde sürebilmesi için çaba harcamalıyız. Zira bizim temel sorumluluğumuz devrimci bir gençlik hareketine karşıdır. Ve bugün tüm öteki şeylerden daha önemli olan nokta, gençlik hareketini politikleştirmek olmalıdır.

Emperyalist savaş karşıtı
duyarlılıklar eylemsel hedeflerle
bütünleştirilmelidir!

Sorunun bir diğer yönü, açık, meşru ve militan kitle eylemlerini örgütlemektir. Gençlik hareketi son dönem elle tutulur eylemli bir süreç örememiştir. Oysa eylemsel süreçler gençlik mücadelesi açısından hayati bir önem taşımaktadır. Mücadelenin güçlenebilmesi ve yaygınlaşabilmesi, kitle çalışması ve örgütlenmesi sürecine paralel olarak eylemsel süreçlerin bir sonucu olarak yaşanacaktır.

Bu açıdan savaş karşıtı mücadelede her adımda eylemsel bir süreç örmeyi hedeflememiz gerekmektedir. Son dönem protestocu bir biçimde örgütlenen propaganda eylemleri bu ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Yaygın bir kitle çalışması ve örgütlenme sürecine dayanan ve bu sürecin ürünü olan meşru, kitlesel ve militan eylemler özel olarak öne çıkartılmalı ve sürecin her aşamasında güçlendirilerek sürdürülmelidir. Birkaç kitle eylemi ile geri çekilecek bir mücadele hattı savaş karşıtı mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vermekten uzak kalacaktır.

Son dönem emperyalist terör çetelerinin ve elebaşlarının ülkemize gelişleri gençlik tarafından da derin bir suskunlukla karşılanmıştır. Bu süreç hızla aşılmalıdır. Gençliğin eylem dinamizmini geliştirmek ve devrimci temellerde bir savaş karşıtı süreci geliştirmek günün ertelenemez sorumluluğudur. Bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmek, emperyalistler ve işbirlikçilerine işlerinin o kadar da kolay olmadığını göstermek için yüklenme zamanıdır.

Genç Komünistler


Üste