Logo

Bir kez daha taban örgütlülükleri üzerine


Bir kez daha
taban örgütlülükleri üzerine

“ ... Fabrikadaki hareketlilik süreç içerisinde daha planlı ve örgütlü bir hal alsa da, mücadelenin içerdiği talepler ve hedefler düşünüldüğünde, bu ihtiyacı karşılayacak daha sağlam bir iç örgütlülüğe evrilemedi. Bunda, hareketli bir eylemsel süreç içerisindeki işçilerin bu temel ihtiyacı gözardı etmeleri, mevcut bilinç nedeniyle kolay başarı beklentileri vb. etkenler etkili oldu. Komünistler sürecin başında beri bu ihtiyacı gözönünde tutarak buna dönük müdahalelerde bulunmalarına rağmen, harekete öncülük eden işçileri bu konuda daha ısrarcı bir şekilde harekete geçirmede zayıf kaldılar...” (Ontex deneyimi dersleri, Ekim, Sayı: 176, Kasım 2011)

“... Güven Elektrik’te bu zayıflık kendini en başta örgütlenme süreci üzerinden ortaya koymuştur. Örgütlenme komiteler üzerinden yükselen sağlam iç örgütlülüklere dayanan bir temelde başlamamış, üyeliklerin hızla tamamlandığı ilk süreçlerde de bu durumun önemi yeterince gözetilmemiştir. Patronun ilk saldırısına karşı gösterilen eylemli tepkilerin yaratmış olduğu rehavet konunun öneminin gözardı edilmesine yol açmıştır...” (Güven Elektrik deneyimi, Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/38- 3 Ekim 2009)

“... Çalışmanın sınıf devrimcileri ile birlikte yürütülen üç aylık sürecine baktığımızda, Vİ-KO işçilerinin örgütlenmesi sürece yayılmış ve detayları ile planlanmış olmasına rağmen, saldırı karşısında dağılma yaşanmasının en temel sebebi, iç örgütlülüğün zayıflığı, sınıf bilinci ve kimliğinin geri olmasıdır. Öyle ki, çalışma yürüttüğümüz işçi arkadaşların büyük çoğunluğu 18-20 yaş arasındaydı. Henüz ilk işçiliği olan, ‘sınıf’ kavramına yabancı, sendikanın ne olduğunu bilmemekle birlikte ‘iyi bir şey’ olduğunu düşünen, içerideki uygulamalardan kimliği ve kişiliği örselenmiş, sendikal çalışmaya ise işyerindeki uygulamalara duyduğu tepki ile yönelen bir işçi profili vardı karşımızda...” (Vİ-KO'da sendikalaşma deneyimi, Kızıl Bayrak, Sayı: 2006/47- 1 Aralık 2006)

Yukarıdaki pasajlar, son yıllarda sınıf devrimcilerinin de içinde yer aldıkları, yer yer öznesi oldukları kimi mevzi direniş deneyimlerinden alınmıştır. Kuşkusuz bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak yukarıda da dile getirildiği gibi, bir dizi işyeri temelli direniş deneyiminin en temel zayıflık alanlarından birini iç örgütlülüğün/ işyeri örgütlülüğünün zayıflığı oluşturmaktadır. Elbette bir dizi direniş deneyiminin somut mevzilere dönüştürülememesinin tek sebebi iç örgütlülüklerin zayıflığı değildir. Ancak bir dizi örnekte görüldüğü gibi, belirleyici bir önem taşıyan bu zayıflık, ya patronların pervasızca saldırıları karşısında örgütlülüğün dağıtılması, ya da sendikal bürokrasinin tahakkümü altında mevcut dinamiklerin erimesine yol açmıştır.

Komünistler, içinden geçtiğimiz dönemde, “sınıf eksenli partiye geçiş” perspektifini ete-kemiğe büründürmek için fabrika eksenli bir çalışmaya özel olarak vurgu yapmakta, “sınıf çalışmasına kazanılacak somut mevziler üzerinden sınıf hareketi içinde bir güç haline gelmeyi” hedeflemektedir. İşçi sınıfı devrimin temel gücü, fabrikalar ise kalbiyse, gerçek anlamda sınıf partisi olabilmek de, fabrikalar içinde gerçek anlamda güç olabilmekten ve somut mevziler kazanabilmekten geçiyor. Komünistler, işyeri hücrelerini/birimlerini esas almalarıyla birlikte, örgütlülüğün tabana dayanması, güçlenmesi, ete-kemiğe bürünmesi açısından işyerlerine dayanan taban örgütlenmeleri/işyeri komitelerinin taşıdığı önemi her fırsatta vurguladılar.

Yine somut mevziler üzerinden güç olabilmekten bahsettiğimiz yerde, fabrika çalışmalarında sorun ve zorlanma alanlarının irdelenebilmesi, kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Bu açıdan işyeri örgütlülüklerinin, bu örgütlülüklerin işlevine uygun olarak işletilmesi ihtiyacının tartışılması gerektiği açıktır. Tabanın inisiyatifinin ve işçilerin özgücünün ifadesi olan taban örgütlülükleri, sınıf mücadelesinde son derece önemli bir yerde durmakta ve geçmiş dönemlerde sınıf mücadelesi açısından anlamlı deneyimleri de taşımaktadır. Tek bir biçim altında ele alınamayacak örgütlülükler, kuşkusuz ki, döneme ve koşullarda göre farklılık taşıyacaktır. Mücadelenin yükseldiği dönemlerde farklı biçimler de alabileceğini tarihsel deneyimler bizlere açıklıkla göstermektedir. Bugün için örgütlenme komitesi, TİS komitesi vb. biçimler taşıyabilen ya da daha genel anlamda ifade edilebilecek işyeri komiteleri, tabanın söz ve karar sahibi olması, işçilerin özgüçlerinin açığa çıkartılabilmesi, somut talepler ekseninde mücadelenin yürütülmesi, sınıf bilinci ve kimliğinin kazandırılması açısından önem taşımaktadırlar.

Bugüne kadar sınıf devrimcilerinin de içinde yer aldığı, müdahale ettiği, yön verdiği fazlasıyla komite deneyimleri yaşanmış, ancak bunlar ağırlıklı olarak sendikal örgütlenme ya da Ontex deneyiminde olduğu gibi sendikal süreçlere müdahale temelinde hayata geçmiştir. Sendikalı-sendikasız olsun, işyerlerinde süreklilik kazanmış, içeride belli bir hedef dahilinde kökleşmeye yönelik, sendikal örgütlenme hedefine daraltmadan hareket eden örgütlülük deneyimleri ise ne yazık ki pek fazla değildir.

Kuşkusuz burada içinden geçtiğimiz dönemde sınıfın niteliği ve kimliği belirleyici bir yan taşımaktadır. Bırakalım siyasal sınıf bilincini, asgari bir sınıf kimliği ve sınıf aidiyeti bilincinden dahi yoksun, kendine, sınıfına güvensiz, umutsuz, düzenin yaratmış olduğu yoz, bireyci insan kimliğinin bir parçası olan, aynı zamanda en temel sınıfsal ve insani yanları dahi belli ölçülerde deforme olmuş bir işçi tipolojisi ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Asgari bir sendikal çalışmada öne çıkan ileri unsurlar şahsında dahi, kimi kişisel çıkarlar dahilinde patronla ya da sendikacılarla uzlaşma eğilimi taşıyan, hakların dişe diş bir mücadele ile kazanılacağı konusunda güvenini çabuk yitiren, soluğu çabuk tükenen bir kimlik ile karşı karşıyayız. Elbette deforme olmuş sınıf kimliğinin yanısıra, ağırlaşan yaşam koşullarının ve sınıf mücadelesi geleneğinin yeni kuşaklara taşınmamasının da etkili olduğunu belirtmek gerekir.

Nadiren de olsa işyerlerinde/ fabrikalarda temas ettiğimiz kimi sol çevrelerle ilişki içinde olan güçler ise, genelleme yapmamakla birlikte, sınıfın değiştirici gücüne inanç taşımamakta, kendini üretim alanları dışında ifade etmekte, kimi etnik/yöresel örgütlülüklerde yeralmayı tercih etmekte, işyerlerine dönük çalışmaya umutsuz ve karamsar yaklaşabilmektedirler.

Bugün asıl ihtiyacımız olan, işyerlerinde, sürekli, istikrarlı, kendini an be an üreten, soluğunu tutmayı başarabilen taban örgütlülüklerini yaratabilmektir. Öncelikli olarak böylesi bir sürecin parçası haline getirmeyi amaçladığımız güçlere sınıf bilinci ve bakışının kazandırılması büyük önem taşımaktadır. En yakın olarak Ontex direnişinin derslerinde, onun dışında yakın süreçteki diğer direnişlerde görüldüğü gibi, sınıfın ileri ve öncü güçlerine yönelik çok yönlü eğitim öncelikli bir yerde durmaktadır. Bu öncü güçlere sınıf kimliği kazandırmak, bir sınıfın parçası olduklarını ve işçi sınıfının tarihsel devrimci rolünü kavratabilmek, sendikaların işlevleri, bugünkü durumları ve taban örgütlülüklerinin önemi konusunda açıklıklar yaratabilmek, özcesi siyasallaştırmak büyük önem taşımaktadır. Ancak bu esasların içselleştirilmesine yönelik çok yönlü eğitim ve kuşatma sağlandığı koşullarda, kapitalist patrona karşı tutumda açık, sendika bürokratlarının her türlü manevraları karşısında uzlaşmaz, işçilerin geri tutumları karşısında sabırlı, kısa süre içinde anlamlı kazanımlar sağlanmadığında soluklu davranılması olanaklı olacaktır.

Tüm bunlarla birlikte asıl önemli olan, işyeri komitesinin hedeflerini net olarak çizmek, bileşenler nezdinde hedefler konusunda tam bir açıklık yaratabilmek, tanımlanan hedefler üzerinden komiteyi şekillendirmektir. Komite, somut talepler ekseninde gündelik mücadelenin örgütlenmesi hedefini taşıyacağı gibi, komitenin işlevini dar-ekonomik taleplerin işlenmesiyle sınırlandırmamak, sözkonusu fabrika/işyerinde nezdinde sınıfın bir mevzisi olacağı konusunda açıklık yaratabilmek gerekmektedir. Hedeflerle birlikte aynı açıklık, bir komitenin işleyiş tarzı ile birleşebilmesi gerekmektedir. Düzenli toplanan, işyerinin sorunlarına ve işleyişine hakim olan, alta doğru örgütlülüğü hedefleyen, işçilerle sosyal, aynı zamanda siyasal bağlar kurmayı önüne koyan, kendi içinde demokratik bir işleyişe sahip olan, adım adım kendini üreten, patrona ve sendikal bürokrasiye karşı gizlilik kurallarını gözeten bir işleyişin sonuç alması olanaklı olacaktır.

Kuşkusuz ki, işyeri örgütlülüğün geliştirilmesi ve güçlendirilmesinde sendikalara, aynı zamanda sendikal bürokrasiye yaklaşım da önemli bir yerde durmaktadır. Klasik olarak söylenegeldiği gibi, işyeri komiteleri sendikaların alternatifi değildir. Tam tersine, güçlü bir iç örgütlülük, sendikal örgütlülüğün kazanımla sonuçlanıp, sınıf mücadelesinin bir mevzi elde etmesinin güvencesi olduğu kadar, sendikal bürokratlarının pervasızlıklarını dizginlemenin ve sendikal korucuları denetlemenin de güvencesidir. Bugüne kadar kimi deneyimler, ya örgütlülüğün dağılması, deşifre olması riski karşısında, ya işçilerin basıncı ya da işleyen sürecin kaybedilmesi kaygısıyla, hızlı bir sendikal sürecin başlatılmasını doğurmuştur. Ama birçok deneyim, kısa sürede kazanım elde edilmesine rağmen, güçlü bir örgütlülüğe sahip olunmadığında gerçek bir mevzi elde etmenin olanaklı olmadığını da göstermektedir.

Yine güçlü iç örgütlülüğe sahip olmamak, sendikalı işyerlerinde ise, ya işyerinin tümüyle sendikal korucuların eline geçmesi, ya da patron-sendika işbirliği ile öncü güçlerin ezilmesi sonucunu doğurmaktadır. Kuşkusuz ki, bir sendikal örgütlülükte, demokratik işleyişin güvencesini tüzükler değil, taban örgütlülüklerinin kendisi oluşturmaktadır.

Yılları bulan sınıf çalışmasında azımsanmayacak bir deneyime sahibiz. Bugün için önemli olan deneyimlerimizi toplam bir birikime dönüştürebilmek ve sonuçları ışığında sınıfa yönelik müdahalemizi daha güçlü ve etkin kılabilmektir.

 


Üste