Logo

TEKEL Direnişi: Kazanmak için cüret, inisiyatif, seferberlik!


TEKEL Direnişi tayin edici aşamada...

Kazanmak için cüret, inisiyatif, seferberlik!


TEKEL direnişinin kaderinin çizileceği günlere girmiş bulunuyoruz. Direnişin geleceğinin belirleneceği bu günlerin her anı hayati bir önem taşımaktadır. Hükümet cephesi 4-C köleliğine boyun eymeyecek olanlar işsizlikle ve buna rağmen direnişin sürdürülmesini ise polis terörüyle tehdit etmeye devam etmektedir. Son olarak başbakan bu konuda kritik tarih olarak 2 Mart’ı anmış bulunmaktadır.

Direnişin gündeme getirdiği genel grev-genel direnişin gerçekleştirilememesi ve sendikal bürokrasinin belirlediği sınırların aşılamamasından dolayı, hükümetin bu tehditleri gelinen yerde direniş üzerinde bir basınca da dönüşmüş durumdadır. Her ne kadar TEKEL işçileri direnişi sürdürme kararlılıklarını her defasında gösteriyorlarsa da, sendika bürokratları bu basıncın bir parçası olarak direnişin altını oymaya başladılar bile. İhanet ve teslimiyet işbirlikçi sermaye iktidarı ile elele vermiş ve TEKEL direnişini bitirmek üzere harekete geçmiş bulunmaktadır.

Bu noktaya kuşkusuz bir anda değil, süreç içerisinde gelindi. Sendika bürokratları direnişçi işçilerin baskısıyla almak zorunda kaldıkları eylem kararlarının altını boşaltırlarken, sınıfı bir ihtiyaç haline gelen genel grev-genel direniş hedefinden uzaklaştırmak için de ellerinden geleni yaptılar. 4 Şubat eylemi bu amaçla kullanıldı. Genel grev-genel direniş basıncı savuşturulduktan sonra ise, göstermelik eylemlerle direnişin harareti düşürülmeye ve sönümlenmesinin yolu düzlenmeye çalışıldı. Dikkatler sokaktan hükümetle görüşmelere ve mahkeme kapılarına çekilerek, mücadele inancı ve umutlarını zayıflatmak için hemen herşey yapıldı. Bunda başarılı olunduğu ölçüde de direnişe daha etkili darbeleri vurmak üzere yeni oyunlara giriştiler. Hükümetin verdiği sürenin bitimine sayılı günlerin kaldığı şu günlerde ise, sendika ağaları direnişe kabaca sırtlarını dönmüş ve haince bir tutumla sorumluluklarını ortada bırakmış durumdalar.

Sendika bürokratlarından bağımsız hareket etmenin ve gerektiğinde tüm inisiyatifi ele almanın koşullarını direniş süresince oluşturamamış olan TEKEL işçileri ise, gelinen yerde bir bakıma bunun kaçınılmaz bedelini ödüyorlar. Bu öldürücü zaafiyetten dolayıdır ki, ihanet ve teslimiyet karşısında halen bilinçli, planlı ve örgütlü bir inisiyatif gösteremiyorlar.

Sendika bürokratlarından bağımsız hareket etmenin koşulu, direnişin kendi içerisinde bir önderlik iradesini çıkarmaktan geçiyordu. Bu yapılamadığı için sınırları belli olan sendika bürokratlarına mahkum olunmuştur. Direnişin yükünü omuzlayacak bir önderlik, elbette direnişin öncü potansiyellerinin açığa çıkarılması, sınıf bilincinin ve örgütlülük düzeyinin geliştirilmesi ölçüsünde mümkün olabilirdi. Bu ise öncü devrimci müdahalenin en önemli göreviydi. Sınıf devrimcileri ihtiyacı başından itibaren böyle görmüş ve karşılanmadığı durumda sonuçları ağır olacak bu boşluğu gidermeyi kendi yönlerinden temel bir görev saymışlardır. Süreç içerisinde direniş alanında belli bir müdahale çabası içerisinde olan diğer devrimci ve ilerici güçlerle oluşturulan ortak müdahale zeminlerini de bu amaçla yönlendirmeye çalışmışlardır. Bu çabalar zamanla her ne kadar belli sonuçlar vermişse de, yazık ki bu sözkonusu ihtiyacı karşılayacak düzeyde olamamıştır.

Reformist blok direnişin önüne bir engel olarak çıktı

Bu noktaya gelinmesinde reformist akımlar blokunun da önemli bir rolü vardır. Sonuçta reformizm direniş karşısında kendi doğasına uygun davranmıştır. Direnişe yönelik devrimci müdahale, TEKEL direnişine bağımsız siyasal bir nitelik ve giderek sendika bürokratlarını aşacak bir önderlik düzeyi kazandırmaya çalışırken, reformist güçler bunun önüne açık gerici engeller olarak çıkmışlardır. Pratikte çoğu kez yaşandığı üzere devrimci güçlere saldırmış, sendika bürokratlarına ise paravan olmuşlar ve sonuçta onların hizmetinde hareket etmişlerdir. Öyle ki, TKP işi, dağıttığı bildirilerle işçileri, “marjinaller” olarak nitelediği devrimci güçlerden uzaklaşmaya ve sendikanın çizgisinden kopmamaya çağırmaya kadar vardırabilmiştir. Bu tamı tamına işçileri devrimcilere karşı sendika bürokratlarının yanında yer almaya, onlara güvenmeye, onları izlemeye çağırmak demekti.

Bu uğursuz rolü ötek reformist parti ve gruplarda da üstlendiler. TKP, ÖDP, Halkevleri ve EMEP’ten oluşan reformist blok birçok durumda fiilen devrimci güçlerin karşısına dikildi. Bu doğrultuda işçilerin geri bilincinden, özgüvenlerindeki zayıflıklardan, sendika bürokratları karşısındaki zaafiyetlerinden yararlandılar, dahası bunları bizzat beslediler ve bütün bu bakımlardan direniş karşısında gerici bir rol oynadılar. Bunun karşılığını da direniş süreci boyunca sendika bürokratları tarafından özel tarzda kollanarak aldılar. Bu bir al gülüm ver gülüm ilişkisiydi. Özetle TEKEL Direnişi reformizmin toplumsal ölçekte etkileri olabilen her ciddi mücadelede nasıl bir rol oynayabilecekleri konusunda da yeni bir somut siyaset dersi ve deneyimi sunmuş oldu.

Kuşkusuz reformizm, toplum düzeyinde böylesine sarsıcı etkiler yaratabilen her direniş durumunda önemle hesaba katılması ve mutlaka aşılması gereken bir gerici engeldir. Gerekli ve önemli olan, direnişçi sınıf kitlesini devrimci politikaya kazanacak bir politik-pratik kapasiteyi ortaya koyabilmektir. Bunda başarı gösterilebildiği ölçüde reformizmin varlık zemini de ortadan kaldırılmış ve koyduğu engeller aşılmış olacaktır. Bugün için bakıldığında, bu engellerin aşılamadığı açıktır. Bunda direnişçi işçilerin nesnel durumunun yanısıra öncü devrimci müdahaledeki nesnel ve öznel yetersizliklerin rol oynadığını söylemek gerekir.

Sınıf hareketinin geriliği TEKEL direnişine ayak bağı oldu

TEKEL direnişinin, direnişi ileriye taşıyacak bağımsız bir bilinç ve örgütlenme düzeyini ortaya çıkaramamasının en önemli nedenlerinden biri, sınıf hareketinin mevcut geri düzeyi ve dağınıklığı olmuştur. İşçi sınıfının bir parçası olarak, onun geri özelliklerini, sorunlarını ve zayıflıklarını taşıyan TEKEL işçileri, bu nesneliğe meydan okuyarak ileri bir çıkış yapmışlardır. Sermayenin canlarını yakan saldırıları onları ileriye çıkmaya zorlamış ve kendilerini işçi sınıfının önünde bulmuşlardır. Sınıfın öncü bölüğü olma konumu kazanan TEKEL işçileri, bir yandan bugünün sınıf hareketine özgü tüm sorunları/zaafiyetleri bünyesinde taşırken, diğer yandan hızla bu sorunların üstesinden gelecek iç imkanları da yaratmaya başlamış, siyasal sınıf kimliği kazanmak doğrultusunda önemli bir mesafe almışlardır. Genel grev-genel direnişin yanında dayanışma grevinin gündeme sokulması için gösterilen ileri militan inisiyatif bunun ürünüdür. Ancak sonuçta TEKEL işçileri, bir yandan kendi iç yetersizlikleriyle sınırlanırlarken, diğer yandan işçi sınıfının daha belirgin yetersizlikleri tarafından geriye çekilme durumuyla yüzyüze kalmışlardır.

TEKEL işçileri ortaya koydukları direniş kararlılığı ve militan inisiyatifiyle sınıf kitlelerini yanlarına çekmek için zorladılar. 17 Ocak’taki inisiyatif bunun göstergesi ve 4 Şubat dayanışma grevi bunun ürünüydü. Fakat 4 Şubat başarısızlığı, TEKEL direnişinin toplum düzeyindeki sarsıcı etkisine rağmen sınıf hareketinin mevcut sınırlarını göstermekteydi. Bunu en net gören ve acısını hisseden de yine bizzat TEKEL işçileri oldular. Bunun nedenle 4 Şubat eylemi direnişçi işçilerin moralinde ve özgüveninde derin kırılmalara yol açtı. Yani sınıf hareketinin geri düzeyi, TEKEL işçilerini daha ileriye sıçramaktan alıkoydu. Zaman içerisinde de başarma umudunu ve inancını yaraladı.

Sendika bürokratları ve ona arka çıkan reformist çevreler de bu kırılmayı büyüterek yol aldı. Böylelikle sendikal bürokrasinin ve reformizmin direniş üzerindeki etkinliği ve kontrolü giderek arttı. Arttıkça da, direnişin siyasal bir sınıf bilinci kazanması, iç örgütlülüklerini yaratması ve militan bir hatta ilerlemesi engellendi. Direnişin ufku kurulu düzenin sınırlarına ve siyasal çerçevesine hapsedilirken, devrimci güçlerin çabasıyla oluşturulmaya çalışılan işçi komitelerini filiz halindeyken ezmek için her türlü gerici yönteme ve manevraya başvuruldu. Mücadele direniş alanındaki pasif beklemeyle sınırlandı. Durumu değiştirmek için devrimcilerin çabası ve ileri işçilerin inisiyatifiyle yapılan ileri çıkışlar ise ya engellendi, ya da engellenemediği yerde kontrol altına alınarak sonuçta etkisizleştirildi.

Bugün direnişin gelip dayandığı nokta, sendikal bürokrasinin ve reformizmin elbirliğiyle direnişin önüne koyduğu sınırlardır. Sermaye adına hükümet tarafından konulan sınırları aşamayan, bunun için gerekli olan ufka, inanca, özgüvene ve kararlılığa sahip olmayan bu güçler direnişin enerjisini ve gücünü zayıflatmış, TEKEL işçilerinin ileri özelliklerini törpülemiş, sakatlamışlardır. Üst kademe bürokratlar da bundan cesaret alarak TEKEL işçilerinin militan çıkışlarıyla önlerine koydukları mücadele görevlerini ortada bırakmış ve ihaneti seçmişlerdir. Sonuçta direniş mevzisi güçlendirilip ileriye taşınamadığı gibi, şu haliyle önemli ölçüde zayıflatılmış durumdadır.

Direnişe müdahaledeki öznel zayıflıklar

Bu zayıflığı aşmak sadece direniş mevzisine yapılacak müdahaleden ibaret değildir. Dahası direniş mevzisini güçlendirmek aynı zamanda TEKEL işçisiyle eylemli dayanışmayı ülke düzeyine yaymaktan geçmekteydi. Fakat bu bakımdan direnişin gücü ve sarsıntısının yanında oldukça sönük kalan bir tablo ortaya çıkmıştır.

Bunun böyle olmasının en önemli nedenlerinden birisi kuşkusuz genel olarak solun, özelde ise halkçı devrimci-demokrat grupların durumudur. Bu grupların hiç değilse bir kısmı her ne kadar direniş alanında belli bir yoğunlaşma içerisinde olmuşlarsa da, bu kendiliğinden bir sürüklenişi aşamamıştır. Bunun ise, direniş mevzisine devrimci politik etkiyi taşımakta yararı ne olursa olsun, sınırları bellidir. İdeolojide, pratikte ve örgütlenmede sınıftan uzak halkçı gruplar, geçmişte olduğu gibi küçük-burjuva kimliğine uygun bir toplumsal tabandan da bugün yoksun oldukları için, direnişe yönelik toplum düzeyinde bir desteğin örgütlenmesine de ciddi bir katkıda bulunamamışlardır. Sınırları belli birkaç örnek dışında bırakılırsa, geleneksel sol hareketin geçmişteki en önemli mevzileri olan semtler ve üniversiteler büyük ölçüde hareketsiz kalmıştır. Oysa direnişin güçlendirilmesi bakımından bunun özel bir önemi vardı.

Ancak, TEKEL işçilerinin ayaklarını bağlayan en önemli neden işçi sınıfının mevcut geriliği olmuştur, bunu altını çizerek yineliyoruz. Bu nesnellik, TEKEL direnişinin sarsıcı etkilerinden de yararlanılarak değiştirilemediği ölçüde, direnişin gücünü ve kararlılığını zayıflatabilmiştir.

Kazanmak için cüret, cesaret ve seferberlik!

Tüm yetersizliklere, sorunlara ve varılan sınırlara karşın herşey bitmiş değildir. Kazanmak hala da olanaklıdır, bunun imkanları fazlasıyla vardır. Tehditlere papuç bırakmayarak muhtemel bir saldırıyı kitlesel bir savunma kalkanı ve militan bir direnişle püskürtmek, böylece direniş mevzisini mutlak biçimde korumak bunun zorunlu ilk koşuludur.

Sorun dar anlamda TEKEL işçilerinin özlük haklarına kavuşması değildir. Asıl kazanım, TEKEL işçileriyle birlikte işçi sınıfının bağımsız-siyasal bilincinin ve örgütlenme düzeyinin yükseltilmesi, militanlaştırılması, özcesi devrimcileştirilmesi yönünde alınacak mesafe olacaktır. TEKEL işçilerinin kazanması da esasta bu mesafenin ne kadar alındığına sıkı sıkıya bağlıdır.

Direnişte inisiyatifi ele alacak bir önderlik düzeyinin ortaya çıkarılması, direniş mevzisinin düzenin koyduğu engelleri aşacak bir savaşım ruhuyla donatılması, işçi sınıfı ve emekçilerin geniş bölüklerinin direnişin aktif bir parçası haline getirilmesi, bu çerçevede sınıfın önüne konulan sendikal ve siyasal engelleri aşacak etkili bir mücadele hattının ülke çapında yaygınlaştırılması, günün yakıcı görevleri arasındadır.

TEKEL direnişi daha şimdiden muazzam bir rol oynamış, yarattığı çok yönlü etkilerle sınıf ve kitle hareketine büyük kazanımlar sağlamıştır. Ama onun muhtemel bir olumsuz akibeti burjuva gericiliğini tarafından tüm bu kazanımların gölgelenmesi, zayıflatılması ve etkisizleştirilmesi doğrultusunda kullanılacaktır. Böylece son yirmi yılın bu en etkili işçi direnişinin mücadeleyi ileriye taşıyacak etkileri önemli ölçüde bloke edilmiş olacaktır. Buna hiçbir biçimde fırsat vermemek, TEKEL işçilerinin bilinçleri aydınlatan ve yürekleri ısıtan bu büyük çıkışının siyasal ve moral kazanımlarını savunmak, korumak ve ileriye taşımak günün en acil, en yakıcı ve en öncelikli görevidir. Tüm güç ve olanaklar bunun için kullanılmalı, tüm irade ve enerji bu doğrultuda seferber edilmelidir.

EKİM


Üste