Logo

Yerel seçimler ve komünistler


Yerel seçimler ve komünistler

Gündemdeki yerel seçimler bir kez daha kendi sınırlarının ötesinde bir siyasal anlam ve işlev kazanmış bulunmaktadır. Bu yalnızca burjuva gericiliğinin iç sorunları ya da karşı karşıya bulunduğu sorunlar bakımından değil, kriz ortamı ve bahar süreci koşularında sınıf ve kitle hareketinin gelişme sorunları bakımından da böyledir.

Rejim krizi ve yerel seçimler


Rejim krizi ve bununla bağlantılı olarak düzen siyasetinin mevcut tablosu, yerel seçimlere kendinden öteye bir anlam ve işlev kazandıran nedenlerden ilkidir. 2004’de olduğu gibi bu kez de yerel seçim sonuçları burjuva siyaset sahnesindeki güç dengelerini seçmen desteği yönünden sınayacak ve bu da sürecin sonraki seyrini etkileyecektir.

Seçimlerden belirgin bir üstünlükle çıkmak, örneğin son genel seçimlerde elde ettiği seçmen desteğini iyi-kötü korumayı başarmak, hükümet partisi AKP’ye yeni bir özgüven kazandıracaktır. Böylece dinsel gericilik devleti adım adım ele geçirmek ve toplumsal-kültürel yaşama kendi eğilimlerine uygun bir biçim vermek çabalarını yeni bir düzeye çıkarmak olanağı bulacaktır.

Son genel seçimlere göre dikkate değer bir seçmen desteği kaybı ise, tersinden gerici burjuva muhalefetini harekete geçirecek, kriz ortamının yaratmakta olduğu olanaklardan da yararlanarak, AKP’yi sıkıştırmaya ve erken bir genel seçime zorlamaya yöneltecektir.

Son genel seçimleri izleyen olayların toplam bilançosu, AKP’nin gücünden ve bunun çok yönlü sonuçlarından rahatsız olan düzen kesimleri için, hiç değilse şimdilik, bundan başka bir yol olmadığını göstermektedir. ABD kaynaklı ve AB destekli Ergenekon Operasyonu’nun gelinen aşamada kazandığı çehrenin en önemli sonucu da budur. Şoven milliyetçi bir konum üzerinden ABD’ye karşı çatlak ses çıkaran gerici düzen kesimlerinin siyaseten etkisizleştirilmesine ve itibarsızlaştırılmasına yönelen bu operasyonla, aynı zamanda başta ordu olmak üzere açık-gizli faşist-militarist kurumlara da çeki düzen verilmektedir. Bu sonuç, ABD emperyalizmi ile tam uyum halindeki AKP’yi kendiliğinden rahatlatmakta ve karşıtlarına hiç değilse şimdilik sistemin meşru siyasal kanalları dışında bir yol bırakmamaktadır.

Gündemdeki yerel seçimlerin burjuva siyaseti için kendi sınırlarının çok ötesinde bir anlam ve işlev kazanmasının nedeni de budur. Bunun bilincinde olarak halen taraflar kendileri bakımından en iyi sonucu almak üzere her türden ilkesizliğe ve kuralsızlığa dayalı hummalı bir çaba içerisindedirler. Yerel yönetimlere hakim olmanın sağladığı çok yönlü olanaklar, özellikle de muazzam rant kaynakları ise, doğal olarak tüm düzen partilerinin yerel seçimlere kendi cephelerinden hırsla asılmalarının bir öteki temel nedenidir.

Kürt sorunu ve yerel seçimler


Yerel seçimlere yerel yönetimlerin ötesinde bir anlam kazandıran bir öteki etken, haliyle Kürt sorunudur. Kürt halkının haklı ve meşru istemleri karşısında tüm kesimleriyle inkarcı bir birleşik cephe oluşturan burjuva gericiliği, DTP’nin geçmişe göre muhtemel bir başarısızlığını etkili bir siyasal ve psikolojik saldırının dayanağı olarak kullanmaya hazırlanmakta, bu konudaki tüm umudunu da AKP’ye bağlamış bulunmaktadır.

27 Temmuz seçimlerinde Kürdistan’da elde ettiği belirgin seçim başarısı, AKP’yi, kendisine diş bileyenler de dahil tüm burjuva gericiliği için Kürt sorununu bloke etmenin ve Kürt hareketini tecrit edip etkisizleştirmenin bugünkü koşullarda vazgeçilemez bir olanağı haline getirmişti. Bunun fazlasıyla farkında olan AKP, kendisine düzen bünyesinde özel bir üstünlük kazandıran bu konumunu yeni bir düzeyde güçlendirmenin yollarını aradı. Erken bir tarihte bizzat başbakanın ağzından dile getirilen “kaleleri düşürme” politikası da bunun ifadesi oldu. Parlamentodaki en büyük Kürt grubunu barındırmakla övünen bu gericilik odağı, başta Diyarbakır olmak üzere ulusal hareketin “kale”si durumundaki kentlerde belediye seçimlerini de kazanırsa, bunun inkarcı düzenin elinde Kürt sorununu hiç değilse bir süre için bloke etmenin ve Kürt hareketine etkili bir biçimde yüklenebilmenin önemli bir olanağı olacağını, bu arada düzenin Kürt sorunu üzerinden kendisine olan konjonktürel bağımlılığını güçlendireceğini düşünüyordu.

Bunda haksız da değildi. Zira kendi iç didişmelerinin tüm şiddetine rağmen bir bütün olarak burjuva gericiliğinin yerel seçimler üzerinden ve AKP eksenli olarak Kürt sorununa ilişkin en önemli hesabı halen de budur. Hükümetin seçimlerin hemen öncesine denk getirilen yeni Kürt “açılımları”nın sessiz bir onayla karşılanması da bundan dolayıdır.

AKP’nin aynı amaca yönelik manevraları 27 Temmuz’da önemli bir başarı sağlamıştı. Fakat seçimleri izleyen dönemde orduyla tam uyuma dayalı Kürt politikası çok geçmeden onun gerçek yüzünü de açığa çıkarmış, Kürdistan’daki desteğini önemli ölçüde zayıflamıştı. Şu sıralar Kürt sorunu eksenli olarak birbirini izleyen manevralar tam da bu zayıflamayı telafi etmeye yöneliktir. Amerikan planları çerçevesinde Güney Kürdistan’la ilişkilerdeki yeni gelişmeler, TRT’de Kürtçe kanal, üniversitelerde Kürt tarihi ve kültürüne ilişkin bölümlerin açılacağına dair açıklamalar ve nihayet Ergenekon Operasyonu’nun bir ucundan da olsa nihayet Kürdistan’daki kirli işlere dokunması, yerel seçim sürecine denk gelen tüm bu adımlar, Kürt seçmen desteğini yeniden güçlendirmeye yönelik manevralardır da aynı zamanda. Bütün bunları büyük bölümüyle yokluk ve yoksulluk içindeki Kürt seçmen kitlelerine yönelik seçim rüşvetleri tamamlamaktadır, tamamlayacaktır doğal olarak.

Sonuçta 29 Mart yerel seçimleri, Kürt sorunu üzerinden tüm bu hesapların ve manevraların ne denli tuttuğunu ve tutabileceğini de seçmen eğilimleri üzerinden belli sınırlar içinde sınayacaktır.

Fakat bundan kalkarak, gündemdeki yerel seçimlere Kürt sorunu üzerinden “referandum” işlevi atfetmekten özenle kaçınmak gerekir. Kürt halkının kendi özgür iradesinin açığa çıkmasının ifadesi olabilecek bir referandum, hiçbir politik baskı ve kısıtlamanın olmadığı, tam bir propaganda-ajitasyon özgürlüğünün bulunduğu bir ortamda bir anlam taşıyabilir ancak. Bu nedenle, temel demokratik hak ve özgürlüklerden yoksun bir toplumda ve boğucu kirli savaş ortamında yapılan olağan bir yerel seçime bir referandum işlevi atfetmeye eğilim duymak, burjuva gericiliğinin tuzağına düşmektir.

Oysa Kürt hareketi ve onun ardından sürüklenen bütün bir reformist-kuyrukçu sol, açıktan ya da örtülü olarak buna eğilim duyabilmektedir. Kuyrukçu solun bir kesimi bunu DTP’yi seçimlerde kayıtsız-şartsız desteklemenin bir gerekçesi olarak da kullanmaktadır. DTP’nin ulusal özgürlük mücadelesiyle özdeşleşmiş birkaç kentte belediye başkanlıklarını almasının Kürt sorunu çerçevesinde elbette belli sınırlarda bir politik anlamı ve mesajı vardır. Bu, tüm baskı ve teröre, manevralara ve rüşvetlere rağmen kitle desteğinin korunduğunun biri ifadesi olacaktır. Fakat bunun Kürdistan’da referandumla, Kürt halkının özgür iradesinin açığa çıkması ile bir ilgisi yoktur, olamaz. DTP’nin Kürdistan’daki seçmen desteğinin halihazırdaki sınırları bellidir ve bu her halükarda toplamında burjuva gericiliğinin sahip olduğu seçmen desteğinin epeyce altındadır. Seçimlerin referandum anlamına geldiğini dillendirenler, bu olguya dayanarak burjuva gericiliğinin girişeceği demagojilere de çanak tutmuş olduklarını bilmek durumundadırlar.

Ekonomik kriz, bahar süreci ve yerel seçimler


Gündemdeki yerel seçimlerin ekonomik kriz ortamında ve bahar sürecinde sınıf ve kitle hareketinin gelişme sorunları bakımından da kendinden öteye bir anlamı ve işlevi vardır. Böyle bir dönemde gündeme gelen seçimler, burjuva gericiliğinin tüm kesimleri için, kitlelerin dikkatini kendi özgücüne dayalı mücadeleden ve eylemden parlamenter kurumlara ve dolayısıyla seçim sandığına çekmenin bir önemli olanağıdır da. Tam da aynı nedenlerle fakat tümüyle zıt amaçlar doğrultusunda gerçek devrimcilerin görevi, bu tuzağı boşa çıkarmak, seçimlerin sınıf ve kitle hareketinin gelişme dinamiklerini bir süreliğine de olsa zaafa uğratmasına her yolla engel olmaktır.

Nispeten uzun süren bir hareketsizliğin ardından son iki senedir belirli bir tempoda gelişen, zaman zaman genişlik ve yoğunluk da kazanan bir sınıf ve kitle hareketi ile yüzyüzeyiz halen. Ekonomik krizin dolaysız etkileri ve sermaye çevrelerinin bunu yeni bir saldırının bahanesi haline getirmeleri, özellikle son aylarda işçi hareketi eksenli olarak buna yeni bir güç kazandırdı. Krizin kendini genişleyen kuralsız saldırılar olarak ortaya koyan etkilerinin giderek çoğaldığı ve bunun bahar sürecinin olanakları ile üst üste bindiği bir evre, kitle hareketinin gelişmesi için daha uygun bir zeminin de oluşması demektir haliyle.

Fakat işte tam da bu aynı evre, aynı zamanda bir yerel seçim süreci olarak da yaşanmaktadır. Burada sorun karşımıza, dikkatlerin seçim sandığına mı, yoksa sınıf ve kitle hareketinin gelişimine mi yöneltileceği olarak çıkmaktadır. İlki tüm kesimleriyle burjuva gericiliğinin tutumudur, ikincisi düzene karşı devrim kampında durduğunu iddia eden ya da buna inanan tüm siyasal güçlerin tutumu olmak zorundadır. Kuşkusuz bu ikilem, düzen güçleri ile devrim güçlerinin tutumları arasındaki bu temelli fark, gerçekte her seçim dönemi için geçerlidir. Fakat uzun süreli bir durgunluğun ardından kendini yeni yeni bulmaya başlayan bir kitle hareketi koşullarında, hele de bu kriz ürünü saldırılara karşı kitle hareketinin sonraki seyrini de yakından ilgilendiriyorsa, bu ayrım çizgisi ayrıca güncel bir anlam ve önem de taşıyor demektir.

Gündemdeki yerel seçimlerin sınıf ve kitle hareketinin gelişme seyri bakımından kendinden öte anlamı ve işlevi de işte bu noktada belirmektedir. Burada sorun, politik ilginin olağan dönemlere göre belirgin biçimde yoğunlaştığı ve kitlelerin nispeten geri kesimlerini de kapsadığı bir evrede seçim ortamının yarattığı olanaklardan yararlanıp yararlanmamak değildir kesinlikle. Tüm sorun, bunun ne yönde ve ne amaçla yapılacağıdır. Aynı ilgi ve politizasyondan pekala kitlelerin dikkatini mücadeleye ve somut eyleme çekmek için de en iyi biçimde yararlanılabilir ve tüm gerçek devrimcilerin sorunu, kilitleneceği temel kaygı şaşmaz biçimde bu olmalıdır.

Tersinden ise burjuva gericiliği kitlelerin tüm dikkatini parlamenter kurumlara, yerel yönetimlere, bu yolla sorunların çözülebileceği aldatıcı inancına, dolayısıyla da seçim sandığına yöneltmeye çalışacaktır. Bunu başardığı ölçüde ise kitleleri aldatıcı hayaller eşliğinde edilgenliğe itecek, böylece yeni yeni hız kazanan ve girmekte olduğumuz bahar döneminde daha da güçlenme ve yayılma potansiyeli taşıyan sınıf ve kitle hareketi dalgasını kırmak, hiç değilse geri plana düşürmek başarısı göstermiş olacaktır.

Yerel seçimler ve reformistler


Devrimle, devrimci ilkelerle, devrimci amaç ve kaygılarla yakından uzaktan bir ilgisi kalmamış reformist sol, gündemdeki seçimlerin ortaya çıkardığı sorunları bu açıdan ele almanın yanından bile geçmemektedir. Onun temel ayırdedici özelliği artık burjuva parlamentarizmine endeksli hesap ve kaygılardır.

Ne edip edip hiç değilse birkaç beldede bir seçim başarısı elde etmek, hele de bunu kendi parti yada grup adayı üzerinden yapabilmek, halen herbir reformist çevrenin seçim dönemindeki en önemli kaygı ve hesabı olarak öne çıkmaktadır.

Bundan dolayıdır ki, krize karşı etkin bir rol oynayabilecek birleşik mücadele platformalarını boşa çıkarmak ya da geri plana itmek pahasına tüm dikkatleri ilkesiz seçim ittifaklarına yöneltme yolunu tutmuşlardır. Bundan dolayıdır ki, ortak seçim platformlarında bir araya gelenler, ilkeler ve ortak platformun siyasal çerçevesi konusunda hemencecik anlaşabildikleri halde, nerede ve kimin adayı tartışmalarının içinden haftalar boyu çıkamamaktadırlar. Bunun içindir ki, ortak seçim platformu üzerine anlaşan ve bunu da sözümona mücadelenin ihtiyaçlarına bağlayanlar, hemen ardından, ama önemli olan adaylar üzerinde de anlaşabilmektir diye eklemekte ve pazarlık güçlerini artırmak üzere birbirilerini gerekirse ayrı aday şantajıyla açmaza almak, bunu da ilk pratik adımlarda somutlamaktan geri durmamaktadırlar.

Halihazırda DTP eksenli olarak kurulan, reformist ve kuyrukçu solun tüm kesimlerinin yanısıra devrimcilikten demokratlığa doğru eğik bir düzlemde yol alan yeni bazı gruplarla da saflarını bir önceki seçime göre daha da genişleten “birlikte başarabiliriz” ittifakının gerçek tablosu işte budur. Bu tabloda reformist sol payına kuşkusuz yeni bir şey yoktur. Onlar Kürt oylarının büyüsüne de kapılarak parlamentarizme kendilerini endeksleyeli, genel seçimleri “iktidara yürüyoruz!” heyecanı ile, yerel seçimleri “yerel iktidarlaşma” hayalleri ile ele alalı yıllar oldu. Yenilik, bu liberal parlamenter cephenin geleneksel halkçı devrimci hareketten geriye kalmış pek az sayıdaki grup ya da çevreden yeni katılımlarla genişlemesindedir.

Gündemdeki seçimler bu açıdan bir kez daha gerçek konum ve kimliklerin netleşmesine vesile olmuştur. Yıllarca her türlü inandırıcılığını yitirmiş solcu söylemlerle fakat gerçekte apolitizmin bir sonucu olarak seçimlerden uzak duranlar, bu alana ayak atar atmaz Türkiye’nin en kaşarlanmış reformistleri ile aynı safa düşmüşlerdir. Devrimcilik, devrimci ilke ve amaçlar, seçimlerden devrimci amaçlarla, devrimci sınıf mücadelesini geliştirmek ve bu arada burjuva parlamenter kurum ve mekanizmaların gerçek içyüzü sergilemek üzere yararlanmak, tüm bunlar bir anda anlamını yitirmiş, ne edip edip “birlikte” birkaç ilçe, belde ya da muhtarlık seçimini kazanmayı “başarmak” esas kaygı ve amaç haline gelmiştir.

Bu ibret verici bir tablodur, ama yine de sağladığı yeni açıklıkları komünistler kendileri yönünden önemli bir kazanım saymaktadırlar. Bunun neden böyle olduğu şu sözlerde bütün açıklığı ile ortaya konmuştur: “Son yıllarda seçimler solun tablosunu daha iyi anlayabilmek, kimin gerçekte ne olduğunu ve nerede durduğunu daha açık biçimde görebilmek için paha biçilmez veriler sunmaktadır. Şu veya bu parti ya da grubun gerçek konumunun, bilincinin ve yöneliminin ne olduğunu daha açık, somut ve kesin biçimde anlamak istiyorsanız, seçimler dönemindeki tutum ve politikasına bakınız, o parti ya da grubun gerçeğini bütün açıklığı ile görme olanağı bulursunuz.” (Tasfiyeci Sürecin Son Aşaması: Parlamentarizm, Eksen Yayıncılık, s.21)

Yerel seçimler ve komünistler


Partimiz, genel olarak burjuva parlamenter kurumlara, özel olarak yerel yönetimlere, bu çerçevede bir parlamenter mekanizma olarak seçimlere ilişkin ilke ve yaklaşımlarını birçok vesileyle ve yeterli açıklıkta ortaya koymuştur. Bu yaklaşımlar genelliği içinde de bırakılmamış, özellikle reformist sola karşı ideolojik mücadele içinde ve Türkiye’nin özgün gerçekleri üzerinden somutlanmıştır da. Bu yerel yönetimler sorunu için de aynı ölçüde geçerlidir. Türkiye’de yerel yönetimlerin, daha özel olarak belediyelerin ne olup ne olmadığı, hangi kurumsal ve yasal ilişkiler ağı içinde bulundukları, merkezi iktidar tarafından siyasal, idari ve mali olarak nasıl bir denetim altında tutuldukları ayrıntılara inilerek irdelenmiş, yeterli somutlukta ortaya konulmuştur. (Bkz. Liberal Solun Yerel Seçim Perişanlığı, Tasfiyeci Sürecin Son Aşaması: Parlamentarizm içinde, Eksen Yayıncılık)

Bunlar partimizin elinde, gündemdeki seçimleri doğru bir bakış açısıyla ele almak kadar her türden oportünizme karşı etkili bir ideolojik mücadele bakımından da önemli bir ideolojik birikimin ifadesidirler. Bu birikimden bu vesileyle en iyi, amaca en uygun biçimde yararlanmak tüm komünistlerin görevidir.

Gündemdeki yerel seçimlere ilişkin yaklaşımımızın genel ilkesel çerçevesini ve genel esaslarını da burada bu aynı birikimden hareketle ortaya koyacağız:

- Komünistler seçimlere katılmayı ve burjuva parlamentosundan olduğu gibi yerel yönetimlerden de devrimci amaçlar için yararlanmayı ilke olarak reddetmezler. Fakat bunu yaparken, yerel yönetimlerin işlevi, gücü ve sorunlara çözüm olanakları konusunda herhangi bir yanılsama yaratmamaya da özel bir dikkat gösterirler. Bununla da kalmaz, buna ilişkin burjuva ve reformist aldatmacaların içyüzünü kitleler önünde teşhir etmeyi temel önemde bir görev sayarlar.

- Komünistler için seçim çalışmaları tümüyle devrimci sınıf mücadelesine ilişkin genel hedef ve görevlere tabidir; onlar seçim atmosferinden, kitleleri devrimci hedeflere kazanmanın, onların bilincini, örgütlenmesini ve mücadelesini bu doğrultuda geliştirmenin bir olanağı olarak yararlanmaya bakarlar. Bu çerçevede, kitlelerin karşısına düzenin yasallık cenderesine ve seçimlere uyarlanmış güdük seçim platformları ve bildirgeleriyle değil, kendi bağımsız devrimci sınıf programıyla, bunun döneme uyarlanmış ve güncel devrimci görevlere bağlanmış popüler açıklamalarıyla çıkarlar.

- “Ulusal irade” yanılsaması üzerinden burjuvazinin gerçek iktidar odaklarını perdeleme işlevi gören burjuva parlamentosunun içyüzünü kitleler, özellikle de onların ileri kesimleri önünde sergilemek nispeten daha kolaydır. Kitlelerin uzun yılları bulan deneyimleri bunu bir ölçüde olsun kolaylaştırır. Buna karşın kurum olarak yerel yönetimler, “halkın yönetimi”, “halkın katılımı”, “halka dolaysız hizmet” vb. argümanlar üzerinden sunulmaya elverişlidirler. Özellikle reformist sol buna yönelik yanılsamalara güç katar ve ona solcu söylemlerle belli bir inandırıcılık da kazandırır.

- Oysa bu büyük bir aldatmacadır. Merkezi iktidar organlarının burjuvazinin elinde olduğu ve bunun bin bir kolla (vilayet, emniyet, istihbarat, garnizon, yargı vb.) kendini yerel düzeyde de gösterdiği bir durumda, yerel “halk yönetimi” tepeden tırnağa bir yalan ve yanılsamadır. Aynı gerçek, üretim araçları ve zenginliğin ezici bölümü (dolaysız özel mülkiyet ya da devlet bütçesi ve mülkiyeti olarak) burjuvazinin elinde ve denetiminde olduğu sürece, yerel planda halkın sorunlarının çözülebileceği inancı ya da beklentisi için de geçerlidir. Alabildiğine sınırlanmış ve güdükleştirilmiş yerel yönetimler ve bütçeler, bu sınırlar içinde bile burjuvazi tarafından bin bir yolla en sıkı bir denetim altında tutulurlar.

- Bu temel önemde bilimsel-toplumsal gerçeklerden hareketle TKİP, yerel yönetimler üzerinden yapılabilecekler hakkında özellikle reformist sol tarafından işçilere ve emekçilere pompalanacak hayallere karşı bir kez daha özel bir mücadele yürütecektir. Her biçimiyle “Belediye sosyalizmi” yanılsamasının içyüzünü kararlılıkla teşhir edecek, bunu, kurulu düzenin gerçek yapısı, kurumlaşması ve işleyişinin ortaya konulması çabasıyla birleştirecektir.

- Komünistler, yerel seçimlerde işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin karşısına kendi bağımsız adaylarıyla çıkacak, yerel seçim kampanyalarını bu adaylar üzerinden öreceklerdir. Bu kampanyanın amacı elbette oy toplamak değil, fakat partinin devrimci propaganda ve ajitasyonunu normal dönemlerle kıyaslanamaz ölçüde güçlendirmek, kitleleri devrimci açıdan aydınlatmak, parti programını tanıtmak, onun döneme uyarlanmış stratejik ve taktik istem ve şiarlarını kitleler içinde yaymaktır. Her zaman olduğu gibi bu seçimlerde de partinin seçim çalışmasında başarısının temel ölçüsü bu olacaktır.

Partimiz seçimlerde kendi bağımsız faaliyetini esas alacak ve bütün bir çabasını bu eksende yoğunlaştıracaktır. Herhangi bir seçim ittifakı arayışı içine de girmeyecektir. Zira bugünün siyasal sahnesinde devrimci ilke ve amaçlar çerçevesinde bu türden bir ittifak için başvurabileceğimiz muhataplardan yoksun durumdayız. Düne kadar devrimci platformlarda birlikte iyi kötü iş yapabildiğimiz grupların büyük bir bölümü halen reformist solun yedeğinde hareket etmek yolunu tutmuştur. 12 Eylül yenilgisinden arta kalan küçük-burjuva devrimci demokrat hareketin fiilen çöküşü anlamına da gelen bu tablo bize seçim gündemi çerçevesinde devrim ve sosyalizm bayrağını kendi başımıza yükseltmek dışında bir seçenek bırakmamıştır.

Partimiz bu bayrağı tek başına yükseltmekten geri durmayacaktır. Krizle iflası bir kez daha açıkça ortaya çıkmış kokuşmuş sermaye düzeni karşısında olduğu kadar “sol alternatif” adı altında kendini gösteren reformist aldatmaca karşısında da devrim ve sosyalizm seçeneğini öne çıkaran, kitlelere gerçekleri anlatan, onlara inanç ve kararlılıkla devrimci çözüm ve mücadele yolunu gösteren, bunu devrimci sınıf mücadelesinin geliştirilmesi somut hedefine bağlayan yoğun ve tempolu bir çalışma içinde olacaktır. Partimiz devrimci baharı yerel seçimlere değil, tam tersine yerel seçimlerin sunduğu olanakları devrimci bahara bağlayan bir davranış çizgisi izleyecektir.

EKİM


Üste

Değerlendirmeler