Logo

Üzerinde durduğumuz zemini sarsmak!


K. Irmak 

Karanlıkta kendi kuyruğunu yediğini farketmeyen bir yılanın hikayesi, açlık psikolojisinin neler yaptırabileceğini anlatır. Elbette beş parmağımızı kullanarak üretim aletlerini yapabildiğimiz andan bu yana yılan ile yollarımızı ayırmış bulunuyoruz. Ama insanı insan yapan değerlerin temelde devrimci değerler olduğunu ve ancak ona sıkı sıkıya sarıldığımız koşullarda bir daha yılanla yollarımızın kesişmeyeceğini unutmamak gerekiyor.

“Devrimcilik” ve “insanın özü” tartışmalarının tarihsel-toplumsal koşullardan soyutlanmış bir tanımı yoktur. Marksizm kavram ve olgulara tarihsel bağlamı içerisinde bakmayı, değerlendirmeyi ve değiştirmeyi esas alır. Bu açıklama kimi zaman içerisinde bulunduğumuz koşulları kabullenme, ona teslim olma sonucuna yol açabiliyor. Sınırsız bir dünya mücadelesi verirken, birey kendisine sınırlar çizebiliyor. Örgütlü mücadelenin bu sınırları birer birer yok etmesi gerekirken, kendisine sınırlar koyan ve bu sınırları meşrulaştıranların devrimciliği sorunludur.

Bir insanın devrimci olabilmesi için, insanlarla “iyi diyalog” kurması, “örgütçü kimliği”nin olması ya da  “birikimli” olması kendi başına yeterli değildir.  Öte yandan, insanların pratik işlere koşturuyor olması, günün ihtiyaçlara cevap üretebilmesi de kişiyi devrimci kılmaya yetmez.

Devrimcilik bir yaşam biçimi, düşünce sistemi, insana, topluma ve doğaya, onu değiştirmek üzere bakma ve bunu gerçekleştirme halidir. Bunun partiyle bağını kurabilme ve zamanını, yaşamını, ilişkilerini bu düzeyde örgütleyebilme halidir. 

Bugünün koşullarında bir tercihin ürünü ama aynı zamanda tarihsel bir zorunluluğun sonucu olarak devrimciyiz. Parça ile bütünün bağlantısını kurabilmek, birey ile parti, günün sorumlulukları ile geleceği kazanmak arasındaki bütünlüğü görebilmek, gerçekleştirdiğimiz tercihi bilinçli hale getiriyor.

Kendimizi değiştirip örgütleme eylemi kitleleri değiştirip örgütleme eyleminin ayrılmaz bir parçasıdır. Kişi kendi sınırları üzerinden çevresine müdahale eder, parti ise onlarca kişi ve sürecin birikimi ile hareket eder. İnsanlığın yüzlerce yıllık birikimi, yani partinin müdahalesi ile kişi kendini değiştirip dönüştürür. Aynı zamanda bir tercih yapmış olur. Bu da, hep vurgulayageldiğimiz gibi, birçok şeyden vazgeçmektir. Kişinin devrimcileşme sürecinde partinin çalışma tarzının, kadrolara yaklaşımının elbette önemi büyüktür. Sorunun bu yönünü çokça tartıştığımız için, vurgu noktasını belli yönleri ile sınırlı tutarak, daha çok bireydeki devrimcileşme sürecini ele alacağız.

Emekçilerin yaşam koşullarına baktığımızda, birçok şeyden vazgeçmişlerdir, tercih etme şansları bulunmadığı için. Zorunlu çalışmanın ürünü olarak ailelerine bile zaman ayıramazlar. Bizler gönüllü olarak devrim tercihini yaptığımızda ise, mücadele içerisinde birçok engel ve sınırla karşılaşırız. Bir insan aç ise eğer, açlığını gidermek için çözüm yolları bulur. Ya açlığa kendi bünyesini alıştırır, yemesini minimuma indirir ya da doyabilecek koşulları yaratır. İnsanlığın tarihsel olarak gelişimi de bu ihtiyaçlar ve ihtiyaçlara üretilen yanıtlarla sağlanır.

Devrimcilik noktasında adım atan kişi kendisini tanır, ihtiyacını tanımlar, değişir ve değiştirir. Bu süreç içerisinde devrime kilitlenmiş bir kadro neyi öncelik olarak alacağını, neyi tali plana bırakacağını bilmek durumundadır. Son dönemin güncel tartışmaları içerisinde “yetemiyoruz”, “az insanla çok işe koşuşturuyoruz”, “o kadar çok iş var ki”, “yapamadık, çünkü...” gibi çok kullandığımız cümleler aslında, bir algının ve tali olan ile tabi olunan ilişkisini kuramamanın ürünü. Eğer sınıf alanında mesafe almak bizim öncelikle hedefimiz ise, tüm işimiz gücümüz bu olur. Yayına katkı sağlamak bizim için kadroların iddialarının tartışılmasına yol açacaksa, yayına katkı sağlanır. Yaşanan deneyimler gösteriyor ki, esas olanı yapamadığımız oranda diğer işleri de yapamıyoruz. Bir yanı bu ise, diğer yanı yaşamı örgütleme noktasında yaşadığımız sıkıntılardır. Planlı ve örgütlü bir yaşam birçok noktada eksiklikleri ve olumlu yanları görmemizi daha netleştiriyor.

Bir işe başlarken, bir süreci örgütlerken, varolan kalıplarımızı hala da kırabilmiş değiliz. Mücadelenin zenginliğini hayat ile buluşturamıyoruz çoğu zaman. Belirli hedeflere kilitlenmiş bir süreç ortaya koyabildiğimiz ölçüde ancak birçok şeyin değiştiğini görebiliriz.

Bir bütün olarak üzerinde durduğumuz zemini sarsmamız gerekmektedir. İhtilalci devrimci bir partinin militanları olduğumuzu, yaptığımız her işi büyük tarihsel eylemin parçası olarak gerçekleştirdiğimizi unutmamalıyız. Yürümemiz gereken yol uzun ve zorlu bir yol. Soluğumuzu ayarlamak, kendimizi durmaksızın yenilemek ve her gün yeni bir güne uyanmak bizim elimizde.

Ateşi keşfeden insanlık bilinçli bir yönelimle gerçekleştirmedi bu eylemi... Ama biz komünistler için, güneşin zaptına çıkarken edindiğimiz bilinç, kuşandığımız öfke, tarihsel olarak haklılığımızdan aldığımız güç, engelleri aşmamızı sağlayacaktır.


Üste

Değerlendirmeler