Logo
< Partiye alınma ve aday üyelik

Parti üyesinin hakları


Partimizin tüzüğü üzerine/4

Parti üyesinin hakları

 

H. Fırat

Parti üyesinin görevlerini izleyen madde (II. Bölüm/4. madde), parti üyesinin haklarını ortaya koyuyor. Bu konuda önce teknik bir ayrıntı. Gündelik konuşma dilinde genellikle “haklar ve görevler” denilir, “haklar” ifadesi “görevler”den önce kullanılır. Ama tüzüğümüzde görevler öne, haklar arkaya konulmuştur. Devrimci bir partide öncelik parti üyesinin görev ve yükümlülüklerindedir. Bir şeyi hak edebilmek için, önce görev ve yükümlülüklerin gereklerini yerine getirebilmek gerekir. Bu biçimsel düzenlemedeki mesaj budur, görev ve yükümlülüklerini yerine getirmeyenin hakkı da olamaz anlamına geliyor.

Bu hatırlatmanın ardından parti üyesinin haklarını madde madde incelemeye geçebiliriz.

Parti politikasının sorunları üzerine
 tartışmalara özgürce katılmak

“a) Yer aldığı parti örgütünde ve parti yayınlarında, parti politikasının sorunları üzerine tartışmalara özgürce katılmak.”

Hatırlanacağı gibi, “özgürce katılmak” ifadesi dışında, buradaki herşey parti üyesinin görevleri bölümünde de var. Burada dile getirilen imkan bir hak olduğu kadar partiye karşı bir görev de olduğu için, bu şaşırtıcı değildir. Buna görevler üzerinde dururken de yeterince işaret ettim; birçok görevin, bir parti üyesi için aynı zamanda bir hak olduğunu vurguladım.

Haklar bölümünün bu ilk şıkkında vurgu tam da o “özgürce katılma”yadır zaten. Bu, parti üyesinin herhangi bir basınç ya da engelleme ile karşı karşıya kalmaksızın, bu olanağı özgürce kullanabilmesi anlamına gelir. Düşünsel ve politik sorunlarda üyelerini basınç altına almak, düşüncelerini özgürce ortaya koymalarını şu veya bu yolla engellemeye kalkmak, devrimci bir partinin başvuracağı bir yol olamaz. Tam tersine o, parti içinde bu konuda rahat ve özgür bir atmosfer yaratmaya, bunu parti içi yaşama egemen kılmaya çok özel bir dikkat göstermek durumundadır. Her parti üyesi parti iç yaşamda kendisini özgür hissedebilmeli, bunun ifadesi rahat ve samimi bir ortama sahip olabilmeli, varsa söyleyecekleri söyleyebilmeli, varsa eleştirileri ortaya koyabilmeli, varsa farklılıkları bunları ifade etmekten geri durmamalıdır. Bu, partide açıklığı, dürüstlüğü ve samimiyeti egemen kılar ve parti de bundan her zaman kazançlı çıkar. Bu tür bir iç demokrasinin olduğu bir durumda, partide açıklık, dürüstlük ve samimiyet egemen normlar haline gelir.

Kuşkusuz bir partilinin parti politikasının sorunlarına “özgürce katılmak” ihtiyacı duyabilmesi, tam da farklı ya da aykırı düşündüğü durumlarda sözkonusu olur daha çok. Partinin mevcut durumu, gidişatı, izlemekte olduğu taktik politikalar lehine konuşmak herhangi bir güçlük taşımaz, deyim uygunsa bu doğrultuda bir hak kullanımı her zaman sınırsızdır. Ama öyle durumlar olur ki, parti üyelerinin kendi partilerinin, yerel yönetici organlarının ya da yer almakta olduğu organın izlemekta olduğu çizgiye, uygulamakta olduğu çalışma tarzına ilişkin belli kaygıları ya da eleştirileri vardır ve bunu açıkça ifade etmek isterler. İşte tam da bu gibi durumlarda, bir parti üyesi düşünce, eleştiri ve uyarılarını ortaya koyabilmek için kendini yeterince rahat hissedebilmelidir. Öncelikle yeraldığı parti örgütünde olmak üzere, partide parti politikalarının sorunları üzerine tartışmalara özgürce katılabilmelidir.

Bu rahatlık kötüye kullanılamaz mı? Elbette, bu her zaman olanaklıdır. Ama toplamında saflarına devrimci bir atmosferi, devrimci anlayış ve normları egemen kılmış bir partide, bu kötüye kullanmalar da önemli bir sorun olmaktan çıkar. Devrimci ve demokratik bir ortam içinde kendini bulan ve bu temel üzerinde partilerine sağlam bir biçimde bağlanan parti üyeleri kitlesinin varlığı koşullarında, bu türden olumsuz ya da yıkıcı davranışların önü de nispeten kolay alınabilir.

Bir parti için asıl tehlikeli ve yıkıcı olan, egemen hale gelmiş basınç ve kısıtlamalar ortamında, partide samimiyetsizliğin ve ikiyüzlü davranışların yaygınlaşmasıdır. Partiyi asıl zehirleyip tahrip edecek olan da gerçekte budur. Kaldı ki, tüzüğümüzün toplamı üzerinden düşünüldüğünde, haklar kendi başına değil fakat görevler ve yükümlülüklerle organik bir bütünlük içinde ele alındığında, buradaki “özgürlük” ya da “rahatlık” en küçük bir liberal anlam ve işlev taşımaz. Bunu bu doğrultuda istismar etmeye yeltenenler de zaten partinin devrimci ortamında kolay tutunamazlar, parti böylelerini ya hizaya getirir, ya da umudunu kesip kovmak yolunu tutar.

Parti için büyük bir kuvvet kaynağı

Genel olarak söylemek gerekirse, parti üyelerinin parti platformlarında ve parti yayınlarında parti politikasının sorunlarının tartışılmasına etkin ve özgürce katılmaları, bir parti için büyük bir kuvvet kaynağıdır. Herşey bir yana bu, partinin düşünsel enerjisinin parti amaçları doğrultusunda en etkin ve verimli bir biçimde kullanılması anlamına gelir. Ve dahası, bu tür bir parti yaşamı partide iç güveni, dolayısıyla da parti birliğini pekiştirir.

Yeterince dikkat çekmiyor olabilir ama, organ yaşamının ya da genel olarak parti içi yaşamın ötesinde, halihazırda yayınlarımızda da, parti üyelerinin parti politikasının sorunları üzerine tartışmalara katılması uygulaması fazlasıyla var. İmzalı birçok yazı, temelde parti programı ve partinin genel çizgisi çerçevesine otursa bile (ki bu kesin olarak böyle olmak zorundadır), konunun somut işlenişinde ve ayrıntılarda parti politikasına özgün katkılar içerdiği gibi, yazara özgü bazı farklılıklar da içerebiliyor birçok durumda. Kuşkusuz kaba yanlışlar sözkonusuysa, öncelikle bunları sözkonusu yoldaşın kendisiyle tartışarak gidermek gerekir, olanaklar çerçevesinde bu yapılır da. Ama öyle durumlar oluyor ki, bir mesele bir yanından kendine özgü bir biçimde tartışılıyor. Partinin bu konuda illa da bir görüşü olmak zorunda değil, ya da parti ortaya konulan bu görüşü paylaşmak zorunda değil. Ama bu, bu tür bir yazının yayınlanması için bir engel de değil. Böyle birçok yazı çıkıyor basınımızda.

Sorunun bir başka yanı daha var. Parti politikasının sorunlarını parti basınında tartışmak, parti politikasının üretim ya da oluşum süreçlerini de kapsayabilir. Daha önce işçi platformları üzerinden bir örnek vermiştim. Örneğin İstanbul İşçi Platformu’na karşı tavır ne olacak, bu çıkış ne ifade ediyor? İşçi hareketinin bugünkü gelişme aşaması içerisinde bunun yeri, anlamı, işlevi, katkısı nedir, ne olabilir? Bu meselenin ve bununla bağlantılı bu sorunların doğrudan parti basını üzerinden ve kamuoyu önünde tartışılmaması için ortada hiçbir neden yok.

Tabii “tartışma” dediğiniz, buna fazlasıyla meraklı aydın ya da yarı-aydın küçük-burjuva öğelerin kendi özel merakları kapsamına giren, ama mücadeleyi çok da doğrudan ilgilendirmeyen sorunları tartışmak hevesi değilse eğer. Devrimci bir parti buna bir nebze olsun prim veremez, verirse devrimci konumunu ve kimliğini zedelemiş olur yalnızca. Ama mücadelenin sorunları ve görevlerine ilişkin tartışmaların zengin ve rahat bir biçimde yapılması, bir partiye yalnızca yarar sağlar, ona büyük bir düşünsel güç, canlılık ve zenginlik kazandırır. Ve partinin bu konuda kendi politikasını daha açık ve isabetli bir biçimde formüle edebilmesinde, öncelikle böyle bir tartışmanın yapılabilmesinin, değişik yaklaşımların, deneyimlerin, bakışaçılarının parti basınına yansımasının sağlayacağı çok büyük yararlar olacaktır.

Ümit ve Habip yoldaşlar, örneğin Kürt hareketinin teslimiyeti önceleyen süreçteki gidişatı konusunda parti basınında döne döne yazdılar, bunlar genellikle kendi imzalarıyla yayınlandı. Bu yazılarda çok özel noktalar, parti olarak bizim çok da görüş beyan etmeyeceğimiz, etmek zorunda olmadığımız özel ya da özgün sorunlar da vardı. Ama bu bir parti için bir kusur değil yalnızca düşünsel bir zenginliktir, her zaman soruna böyle baktık ve bundan da her zaman kazançlı çıktık. Kendileriyle ilgili değerlendirmede de ifade edildiği gibi, Habipler ve Ümitler, işte bizim bu özgür ve verimli toprağımızda yetiştiler.

Bu türden metinlerin yayınlanmasından ne gibi durumlarda kaçınabiliriz? Bunun partimizin çıkarlarını o an zedeleme riski taşıdığı durumlarda. Örneğin bir sol siyasal akıma karşı ağır bir değerlendirmeyi, bu özünde doğru olsa bile, kimi durumlarda yayınlamaktan geri durabiliriz. Bunun kamoyu önünde şimdilik böyle ortaya konulmasının sırası değil deriz, ilgili yoldaşın rızasını da olanaklıysa alır, bu tür bir metni yayınlamaktan kaçınırız, sorunun daha farklı yönlerini önplana çıkarmak yoluna gideriz. Bu, bir parti üyesinin görüşlerine ambargo koymak değil, fakat yalnızca devrimci mücadelenin ve partinin politik çıkarlarını gözetmenin getirdiği bir hassasiyet, bununla bağlantılı bir geçici davranıştır.

Sınıfı nasıl kazanacağız, gençlik içerisinde yeniden sağlam devrimci mevziler nasıl yaratacağız, kamu çalışanları hareketi reformizm tarafından yıkıma sürükleniyor, buna nasıl müdahale edeceğiz vb., vb. Bunların tümünü doğrudan parti basınında tartışmanın bir partiye kaybettireceği hiçbir şey yoktur, tam tersine. Elbette bu tür tartışmalarda arada yanlış, kusurlu, eksik ya da fazla şeyler söylenir. Ama bunu sakıncalarını gidermenin bir güçlüğü de yoktur. Nihayetinde, örneğin konuya ilişkin temel bir başyazı ya da orta sayfa yazılır, bunlar giderilir, konu toparlanır, parti politikasının aldığı kesin ve bağlayıcı biçim formüle edilir. Ama işte isabetli, amaca uygun anlamlı ve verimli bir sonuca varılması da, tam da o özgür ve zengin tartışmalar sayesinde olanaklı olur zaten.

Burada, parti bünyesinde politika üretmeye yönelik bu tür tartışmalarda, hep sağlıklı bir politik kaygı vardır. Örneğin sınıfa yönelik çalışma nasıl geliştirilip güçlendirilecektir, tartışmadaki ana kaygı budur; çözülmek, isabetli bir sonuca bağlanmak istenen sorun budur. Bu tür bir tartışma içerisinde çok anlamlı olmayan şeyler de söylenebilir kuşkusuz, ama bunun bir sakıncası yok, bunu özgür ve zengin bir tartışmadan elde edilecek verimin yan sonuçları saymak gerekir. Diğer türlü, politika üretme sorununu parti içinde çok dar bir yönetici elit kadronun işi durumuna indirgemiş olursunuz ki, bu bir partiyi yalnızca zayıflatır.

Bizim Kuruluş Kongresi tartışmalarımız, özgür ve zengin tartışma tercihine iyi bir örnek sayılmalıdır. Toplamında parti bundan fazlasıyla yararlanmıştır, bu bugün sonuçlarıyla da ortadadır. Elbette bu tartışmalarda birçok yanlış, eksik ya da kusurla düşünce de dile getirilmiştir, tutanaklar bunun örneklerini fazlasıyla içeriyor. Ama bunlar temelde doğruya ulaşma amacına ve kaygısına dayalı tartışmalar olduğu için, bu tür yanlışlar ya da kusurlu düşünceler yine aynı tartışmalar içerisinde giderilmiştir. Canlı tartışmalar yapılmış, yanlış yaklaşımlar anında eleştirilmiş, karşı görüşler geliştirilmiş, tartışmanın toplamı içerisinde genellikle doğru olana ulaşılmış ve bu konuda çoğu kere genel bir anlaşma sağlanmıştır. Toplamında daha bütünlüklü ve sağlıklı sonuçlara ulaşılmıştır. Özgür tartışmalar büyük bir düşünce zenginliği ve gücü çıkarmıştır ortaya. Amaç ve kaygı da budur zaten, bir devrimci parti için.

Parti anlamsız tartışmalarla vakit kaybedemez

Ama parti yaşamında öyle de sorunlar çıkabilir ki, gerçekten tartışmaya bir düzen getirmek gerekebilir. Ciddi bir devrimci parti kendini dağıtan ya da kendisine boşuna zaman kaybettiren, dikkatini dağıtan ve enerjisini heba eden tartışmalar yapmaz, yapamaz, böyle bir lüksü olamaz. Ve bu hiç de örgütsel demokrasiyi sınırlamak tutumundan gelmez. Ciddi ve devrimci bir parti kendi devrimci misyonuna derinden inanıyorsa, kendisini uluorta şu veya bu meseleyi tartışma adına tüketici ve dağıtıcı tartışmalarla meşgul edip boğma yoluna gitmez. Bunun içindir ki, parti tüzüğümüzde bu türden genel iç tartışmalara belli esaslar ve sınırlar getirilmiştir; ilgili madde (IV. Bölüm/16. madde), “Partide parti siyasetinin şu veya bu sorunu üzerine genel bir tartışma”nın hangi esaslar çerçevesinde yapılacağını açık bir hükme bağlıyor.

Akmakta olan siyasal yaşamın sorunları bir partide her zaman tartışılır, tartışılmalıdır, parti buna sınır getirmediği gibi, tersine sürekli olarak teşvik de eder. Az önceki örnekleri (İEP, sınıf çalışması, gençlik hareketi vb.) bunun için verdim. Ama parti politik açıdan öncelik ya da önem taşımayan şu veya bu sorunu tartışmayı gündemine almayı reddedebilir, reddetmelidir de. Bir parti içerisinde her zaman her konuda tartışma yapılmaz, yapılamaz. Zira devrimci parti bir tartışma kulübü değil, fakat yakıcı politik sorunlar ve görevlerle yüzyüze bir mücadele ve savaş örgütüdür. Tartışma partinin politik görevlerine, önündeki politik güçlükleri aşmaya, kendi politik hedeflerine ulaşmaya hizmet etmelidir. Birilerinin aydınca eğilimlerinden gelen düşünsel kafa karışıklıklarının giderilmesi, bir parti için özel bir sorun ya da kaygı olamaz, bunun parti içi demokrasiyle en ufak bir ilgisi yoktur. Devrimci partinin devrimci demokrasisi mücadeleyi, bu mücadelenin temel aracı olan devrimci partiyi zayıflatan, dağıtan bir demokrasi olamaz.

Ama bir tüzük hükmü olduğu ölçüde de, kuşkusuz partiye karşı istismara açık bir sorundur. Herhangi bir parti üyesi, en aykırı ya da berbat görüşlerini, tam da parti tüzüğündeki haklar maddesine dayanarak gündeme getirebilir. Ben bir parti üyesiyim, bu görüşlerimi parti yayınında savunma, tartışmaya açma hakkım vardır, bu hakkı kullanmak istiyorum, diyebilir. Burada parti tüzüğü var, merkez komitesi bunu yapmamakla parti tüzüğünü çiğniyor, diyebilir.

Parti tüzüğü bu türden bir istismara elbette açık. Ama tersinden de, Merkez Komitesi’nin istismarına açık çeşitli başka maddeleri göstermek mümkün. Bunları gidermek her zaman kolay da değil. Kuruluş Kongremizin tüzük üzerine tartışmalarından hatırlanabilir; orada deniliyor ki, devrimci bir partide devrimci iyiniyet kaybolduğunda, partinin iç birliği ağır biçimda zaafa uğradığında, parti tüzüğünün de pek bir hükme kalmaz çoğu durumda. Böyle bir partide MK merkeziyetçiliği istismar etmeye, onu bir dayatma ve bastırma aracı olarak kullanamaya kalkabilir. Parti içinde gruplaşma ve hizipleşme yolunu tutmuş birileri de partinin birliğini ve disiplinini felce uğratma yoluna girebilirler. İş bu noktaya vardığı zaman da artık kimse tüzüğe bakmaz, parti yaşamı artık kuralsız bir savaş alanına dönüşür.

Ama yine de, böyle durumlarda bile, partinin çizgisine ve değerlerine sahip çıkanlar, demek oluyor ki partiyi gerçekten savunanlar, parti tüzüğünün gereklerine de mümkün mertebe uygun hareket etmek durumundalar. ‘92 yılında saflarımızda başgösteren tasfiyecilik karşısında alınan tutum ve gösterilen davranış çizgisi, bunun pekala olanaklı olduğunu somut olarak gösterdi ve biz bundan fazlasıyla kazançlı çıktık. Bu partimiz için önemli bir deneyim sayılmalıdır.

Haklar karşısında titizlik partiyi güçlendirir

Sorunun başka bir yanı da var. Mücadelenin ateşi içerisinde kendini kanıtlamış ve olgunlaşmış partilerde, en ağır iç bunalımları ve bunun ürünü tartışmaları bile kaldıran bir gelenek ve parti ortamı vardır. Anlatımımın öncek bölümlerinde bir başka vesileyle Brest barışını örnek vermiştim; orada sorun sadece Sol Sosyalist Devrimciler de değil, Bolşeviklerin kendi saflarında da bu konuda büyük çalkantılar yaşandı. Buharin’in önderlik ettiği Moskova grubunun Lenin’i tutuklamayı düşündüğünü bile söylüyebiliyorlar bazı tarihçiler. İş buralara kadar varabiliyor. Ama biz büyük görüş ayrılıklarına dayalı bu tartışmanın herşeye rağmen, tartışmaları izleyen parti kongresinde, Lenin’in çizgisi temelinde yapıcı bir sonuca bağlanabildiğini de, sonraki yolun beraber yürüdüğünü de biliyoruz. Bolşevizmin tarihinde bunun başka çarpıcı örnekleri de var.

Dolayısıyla, bir tüzüğün işlevsel olması, istismarın dışında kalması, partinin devrimci amaçlarına hizmet etmesi, partinin gücüne, geleneklerine, itibarına, iç maneviyatına sıkı sıkıya bağlıdır. Bir partide parti merkez komitesine inanç, güven ve saygı kalmamışsa, tüzük ona en ileri yetkileri verse ne olur ki? Tüzüğe göre MK’nın yetkisi şudur, deseniz ne olur ki? Tüzük hükümleri parti içinde birliğin, bunun ürünü bir güvenin ve saygının olduğu zemin üzerinde bir anlam ve işlev taşır. Asıl devrimci işlevini orada görür. Parti içi birliğin zaafa uğradığı, güven ve gönül bağlarının yıkıldığı yerde, tüzük hükümlerinin de bir gücü, işlevi, parti iç yaşamını düzenleme ve yaptırım işlevi kalmaz.

Bizim devrimci demokrasimiz, devrimci disiplinimizi güçlendirir, sonuçta devrime hizmet eder, demiştim. Bu da öyledir; burada da sonuçta partiyi güçlendiren bir teşvik sözkonusudur. Meselenin özü de budur zaten. Bir parti üyelerinin haklarını titizlikle gözetirse, bundan sonuçta en büyük yararı kendisi sağlar. Bunun kaba bir faydacılıkla en ufak bir ilgisi yok. Komünist militanlar komünist partisine, tam da devrime hizmet etmek için, devrimi zaferini her türlü fedakarlık pahasına hazırlamak için geliyorlar. Burada parti üyesinin amacı ve kaygısı ile partinin amaçları ve kaygıları arasında çelişki değil, gerçek bir uyum ve örtüşme vardır normal olarak. Birey partisi için, parti bireyi içindir burada; elbette karşılıklı olarak birbirlerini besleyip zenginleştireceklerdir.

Devrimci bireyin partiye zarar veren bir hukuk olabilir mi? Devrimci parti yaşamı bambaşka bir şey. Devrimci yaşamın mantığı üzerinden bakarsanız, her hakkın neden aynı zamanda bir görev olduğu, her görevin neden aynı zamanda bir hak olduğu çok rahat anlaşılır. Bir çelişki yoktur burada.

Parti üyesinin haklarına ilişkin bölümün bu ilk şıkkı üzerinde biraz fazlaca durdum. Fakat bunu bu bölümün toplamı için bir sunuş da sayabiliriz. Bu durumda haklara ilişkin öteki hükümleri biraz daha kısa tutabiliriz.

Parti organlarına seçmek ve seçilmek

“b) Parti organlarına seçmek ve seçilmek.”

Yeterince açık bir hüküm kuşkusuz, bu nedenle özel açıklamalara girmek gerekli değil bence. Parti organlarına seçmek ve seçilmek, parti üyeleri için temel bir haktır. Bir parti üyesi bu konumu kazandığı andan itibaran, parti kongresine delege olmaktan MK’ya seçilmeye kadar her kademeye seçme ve seçilme hakkına sahiptir. İllegal yaşamın getirdiği tüm güçlüklere ve zorunlu sınırlamalara rağmen, özellikle parti kongresine ve parti kongresi üzerinden de MK’ya seçme ve seçilmek için ne denli geniş bir uygulama alanı olduğunu, bizim üç genel konferans ile Kuruluş Kongresi deneyimimiz yeterli açıklıkta göstermiştir.

Aday üyeler için bu konudaki sınırlama, aday üyelik üzerine alt bölümde yer almaktadır. Aday üyeler seçme ve seçilme hakkından yoksundurlar. Ama partimizin tüzüğü, aday üyelerin parti kongresinde temsili üzerine bir hüküm içeriyor, kuşkusuz bu parti üyelerinden seçilecek delegeler üzerinden bir temsildir. Yerel parti örgütlerindeki aday üyelerin oranı gözetilerek onlara kongrede temsil hakkını tanıyan parti tüzüğü, bunun biçim ve oranının saptanmasını MK’ya bırakıyor.

Aday üyeler partinin temel örgütsel birimi olan hücreler dışında bir organda, yani herhangi bir yönetici organda görev alamazlar. Bir aday üye en fazla bir hücrede, yani partinin en alt örgüt biriminde yer alabilir. Burada seçilebilecek tek makam, hücre sekreterliğidir. O da parti tüzüğü ile yasaklanıyor, “... Aday üyeler hücre sekreteri olamazlar”, deniliyor (III. Bölüm/9. madde, b şıkkı).

Seçme ve seçilme hakkına ilişkin bu sınırlamalar dışında, bir parti üyesinin organ çerçevesindeki tüm öteki haklarına aday üyeler de sahiptir. Dahası, kendileri seçme ve seçilme hakkından yoksun olsalar bile, bu durum aday üyelerin kendi organlarını bünyesinde gerçekleşen her türlü tartışma ve dolayısıyla seçimi etkileme olanaklarına herhangi bir sınır getirmiyor. Mevcut sınırlama, parti üyelerinin görüşlerini ortaya koymasına, dolayısıyla parti organının sözkonusu seçimdeki tercihini etkilemesine hiçbir biçimde engel değil.

Tüm parti organlarını ya da görevlilerini
eleştirebilmek

“c) Örgütsel konumundan bağımsız olarak, tüm parti organlarını ya da görevlilerini eleştirmek.”

Bu hüküm de yeterinci açıktır. Belki de zaten yeterince açık ve olağan olan bir davranış tarzının özel bir madde olarak formüle edilmesine neden gerek görülmüştür diye sorulacaktır.

Deneyim bunun çok da nedensiz olmadığını gösteriyor. Zaman içerisinde devrimci partilerin bünyesinde oluşan bürokratik gelenekler parti yönetimini ayrıcalıklı bir alan haline getirebilmiş, partinin üst organlarının eleştirilmesini zora sokabilmiştir. Bu ise partilerin iç yaşamını tahrip etmiş, iç demokrasiyi felce uğratmış, sonuçta bürokratik yozlaşma ve çürümüyi hazırlamıştır. Bir, işin bu yanı var.

İkincisi, parti içerisinde yönetici olma konumunun istismar edilebildiği durumlar bizim kendi kısa siyasal yaşamımızda bile hiç de nadiren rastlanan bir davranış değildir. Parti öncesi örgüt belgelerimizde vardır; geçmişte, kendisini eleştiren alt parti organı üyelerinin karşısına “benim şahsımda örgüte eleştiriyorsun”, diyen garip yöneticiler bizim saflarımızdan da pekala çıkabilmiştir. Elbett bu, ilkel ve kaba olduğu ölçüde demagojik de olan bir bürokratik tepkiden, bir eleştiriyi bastırma refleksinden başka bir şey değil. Bir parti üyesinin kendi yöneticisini, üst organdan gelen birini eleştirmesi ile partiyi eleştirmesi birbirinden tümüyle farklı şeylerdir.

Tüm bu nedenlerle parti tüzüğü bu hakları çok açık bir biçimde tanımlanmalıdır. Bir yoldaş; partimizin tüzüğü çerçevesinde bir parti üyesi kademe farkı gözetmeksizin her bireyi ve organı eleştirebilir; ben partiye bu konuda söyliyeceklerimi söylemek istiyorum, buna hiçbir şekilde engel konulmaz, diyebilmelidir. Parti tüzüğünde bu hakkın böyle formüle edildiği bir yerde, onu bastırmak artık çok da kolay olmayacaktır. Zira bunları saklamak mümkün değildir, bunlar bir biçimde partiye yansır. Tabii parti de eğer devrimci bir parti ise. Ama devrimci bir tüzük de zaten devrimci bir partide işe yarar, işlevini yerine getirir. Ortaya biçim olarak iyi bir tüzük koysa bile kendisi kötü gelenekleri ve alışkanlıkları olan bir partiyse eğer, bunun devrimci bir işlevi kalmaz. Tüzük bir tarafta kalır, parti beri bir tarafta... Bu durumda yapılacak bir şey de olamaz zaten.

Ama biz hiç de böyle kötü durumları varsaymak zorunda değiliz. Biz partimizin devrimci olduğuna, partimizin devrimci geleneklerini, atmosferini koruyacağımıza inanmak zorundayız. Artı, tüzüğümüzün onu kolaylaştıracağına inanmak ve tüzüğü bu açıdan bir silah olarak kullanmak durumundayız. Bugüne kadarki deneyimimiz, gerçekleşen somut uygulama, bu inancı derinden taşımak için yeterli bir nedendir bizim için.

Organında kendisiyle ilgili tartışmalarda
bizzat bulunmak

“d) Organında kendi faaliyeti ve kişisel durumuna ilişkin tartışmalarda ve karar süreçlerinde bizzat bulunmak.”

Çok özel istisnalar dışında (ki bu daha çok sızma türü durumlarda sözkonusudur, ama bu çok özel bir istisnadır; burada sözkonusu olan karşı-devrimle savaş alanıdır artık, parti iç yaşamı olmaktan çıkmıştır sorun), organında kendi faaliyeti ve kişisel durumuna ilişkin tartışmalarda hazır bulunmak bir parti üyesinin en temel ve dokunulmaz hakkıdır. Bir parti organı herhangi bir üyesiyle ilgili her durumu üyesinin önünde, onun bulunduğu ortamda ve bütün açıklığıyla ortaya koyup tartışma yoluna gitmelidir. İsabetli ve dolayısıyla adil bir değerlendirme ve karar ancak bu takdirde olanaklı olabilir.

Bu, partide açıklığın temel bir gereği olduğu kadar güveninin de temel bir koşuludur. Bu gereğin ve koşulun gözetilmemesi, partinin (burada, somut olarak sözkonusu organın) iç atmosferini bozar. Partide dedikodunun önü açılır, güvensizlik yaygınlaşır. Bir parti üyesini organı dışında, kenarda bir yerlerde çekiştirmek, organ içerisinde onun karşısında susmak olmaz. Bunu yapan parti üyeliği onurunu zedeler, buna konu edilenin en temel haklarını da çiğnemiş olur.

Bu elbette, sözkonusu kişi yoksa, onunla ilgili herhangi bir tartışmanın olamayacağı anlamına gelmez, sorun bu değil. Doğal olarak bu türden durumlarda da tartışmalar olacaktır. Ama o tartışma aynı açıklıkta bu üyenin olduğu yerde de olmak zorundadır, bir üyenin önünde bir türlü arkasından başka türlü konuşulamaz.

Daha da kritik olanı ise şudur; bu tartışma eğer sözkonusu üye hakkında bir değerlendirmeye ulaşmak ve bir karar almak tartışması ise, bu durumda o üye mutlak biçimde organda hazır bulunmalıdır. Bir organda, kendi bir üyesinin gıyabında, onun faaliyeti ve kişiliği hakkında kararlara konu olan tartışma ve değerlendirmeler yapılamaz.

Biz genel parti yaşamına katılımda da bunu böyle ortaya koyuyoruz. Bir devrimci bir ideolojik görüşünü sadece parti organında mı dile getirir? Elbette hayır, kendisine güveni ve saygısı olan bir parti böyle bir yasak getirmez. Bir parti üyesi organ yaşamı dışında da varsa eğer kendine özgü bazı farklı görüşlerini dile getirebilir. Ama bunu dönüp kendi organında da aynı açıklıkta ortaya koymak kaydıyla. Ya da daha doğru bir ifadeyle, bunu daha önce kendi organında yeterli açıklıkta ortaya koymuş olması kaydıyla. Kendi organından, kendi partisinden bunu saklayıp sağda-solda konuşursa, bu gibi durumlarda sözkonusu üye partiye karşı samimiyetsiz davranmış olmakla kalmaz, parti disiplinini de çiğnemiş olur, hizipçi ve yıkıcı bir tutum göstermiş sayılır.

İllegalite, parti üyesinin bulunabileceği ortamlara doğal olarak bir sınırlama getiriyor, özel bir vurguyla, “Organında...” deniliyor. Bir hücre üyesi, elbette örneğin il komitesinde kendisiyle ilgili yapılacak bir tartışmada bizzat bulunamaz, illegaliteyle bağdaşmaz bu. Ama kendini savunabileceği bir parti ortamı vardır, bu hücrenin kendisidir, kendi organıdır. Artı, partinin her kademesi önünde kendini yazılı biçimlerde savunma hakkı vardır, kongre de dahildir buna.

Partinin tüm yöneteci kademelerine
yazılı yollarla ulaşabilme olanağı

“e) Kişisel ya da parti ile ilgili tüm sorunlarda, Merkez Komitesi de dahil tüm yönetici organlara soru, eleştiri, istek, duyuru ve önerilerini iletmek, onlardan açıklama istemek.”

Bu doğal olarak çok demokratik bir hüküm. Bu açıdan bakıldığında çok da anlamlı bir hak. Ama bir yanıyla da uygulamada pekala bir partiyi kaldıramayacağı kırtasiyeciliğe boğabilecek bir mahiyete sahip. İllegal koşullarda faaliyet gösteren devrimci bir partinin MK’sı nihayetinde 5, 7 ya da bilemediniz en fazla 10-12 kişiden oluşur genellikle. Yine illegal yapılanma ve konumlanmanın bir sonucu olarak, devrimci partilerde MK, kendisine ulaştırılacak her türden yazılı metni kendi okumak, incelemek, değerlendirmek ve nihayet yanıtlamak zorunda. Çok sayıda üyenin sık sık yazması ve yanıt istemesi durumunda, bunları yanıtlamanın getireceği büyük bir yük olacaktır. Kaldı ki bu madde parti sempatizanlarını da kapsıyor, yorumunda var zaten. Yine de, bunun getireceği külfet ne olursa olsun, parti üyeleri için açık bir hak olarak tanınmış bu gibi durumlarda, partinin yönetici organları kendileri için parti tüzüğünde tanımlanmış yükümlülüğün gereklerini yerine getirmek zorundadırlar. Yani, herhangi bir konuda açıklama istendiği zaman, en kısa ve özlü biçimler içinde olsa bile, bunu yazılı olarak yapmak durumundadırlar.

Fakat bu türden bir pratik güçlük, salt soru sorup yanıt ya da açıklama isteme durumunda yaşanabilir. Oysa sözkonusu hüküm bu özel istemin ötesinde, “eleştiri, istek, duyuru ve önerilerini iletmek”ten sözediyor. Bu ise üyeler için bir hak olduğu kadar, parti önderliği için de sürekli bir bilgilenme olanağı anlamına geliyor. Böylece parti üyeleri her türlü “eleştiri, istek, duyuru ve önerilerini iletmek” olanağı anlamını geldiği gibi, partinin yöneci organları için de parti tabanından gelecek bu türden katkılar sayesinde paha biçilmez bir bilgi edinme ve denetim olanağı anlamına geliyor. Bu sayede parti yönetici kademeleri tabandaki düşünce ve istekleri , eleştiri ve uyarıları, çeşitli türden bilgi ve duyuruları dolaysız olarak ve zamanında öğrenebilecekler, bir bütün olarak partideki gelişmelere ve havaya egemen olma olanağı bulabilecekler. Böylece, parti tabanındaki düşünce ve eğilimleri parti yönetiminden gizleme olanağı kalmaz.

Gerileyen parti üyelerine
tanınan haklar

“f) Bir parti üyesi, ayrılma gerekçesini yazılı hale getirmek koşuluyla, partiden ayrılma hakkına sahiptir. Güvenlik gerekçesi sözkonusu olduğunda, ayrılan üye partinin koyduğu sınırlamalara uymak zorundadır. Bu tür bir sınırlama süresi 6 ayı geçemez.”

Bu maddeyi yadırgayan, bir partinin tüzüğünde böyle madde olmaz diyen yoldaşlar oldu. Bir insan partiye devrim için katılır, devrimden ayrılacağı varsayılan bir insana parti tüzüğü üzerinden bir özel hukuk yaratılmaz denildi. Kuşkusuz bu eleştirilerin bir mantığı, kendine göre soylu bir yanı da var. İnsanlar devrime devrim için katılmalı ve gerisini unutmalı, devrimden koptuğu zaman hukuku ne olacaktır diye bir tartışma olmamalı, denebilir ve bu gerçekten soylu bir düşünce de olur.

Ama hayat böyle insanların olabileceğini de bize somut olarak gösteriyor. Ve parti böyle bir maddeyi koyarken, gerçekte kendi çıkarlarını gözetiyor. Ayrılan ya da kaçan neden ayrıldığın ya da kaçtığını parti önünde ortaya koymalıdır, bundan kaçınamaz, zira zamanında bu türden bir hükmü içeren parti tüzüğünü kendisi gönüllü olarak onaylamıştır ve şimdi bu konudaki gereklerini yerine getirmekten geri duramaz. Parti burada bir biçimde kendi hukukunu gözetiyor; giden niçin gittiğini gerekçelendirmek, parti önünde ortaya koymak durumundadır.

Artı, parti güvenliğini ilgilendiren sınırlamalar konusunda da (burada 6 ayla sınırlanmış) partiye tabi olmak zorundadır. Mücadeleyi bırakan biri açığa çıkmak ister. Eğer devletin onunla ilgili bildikleri varsa, onu aile ortamına, iş ortamına döndüğünde yakalarsa ne olacak? Bu nedenle ayrılan üye, partinin koyduğu geçici sınırlamalara uymak zorundadır. Bu süreyi parti kendi cephesinden gerekli önlemleri almak için kullanır. Bu süreçte parti gerekli güvenlik önlemlerini alır, gerekli değişiklikleri yapar. Ondan sonra da sınırlamayı ortadan kaldırır. Davayı bırakmış, partiyi terketmiş bir insanı elbette parti güvenliği adına uzun bir süre sınırlayamazsınız, azami 6 aylık süre bundan dolayıdır. Bu da gidene tanınan bir haktır.

Bir kültür yerleştirmek bakımından çok da önemsiz ve işlevsiz bir madde değil bu. İnsanlar şu veya bu nedenle ayrılabilirler. Bu hüküm bu tür ayrılmaya bir tarz getiriyor. Öyle durumlar oluyor ki, kaçanların neden kaçtıkları bile belli olmuyor bazen. Ya da insanlar kaçmayabilir, gerçekten partiyi dostça bırakabilirler de. İnsanlar zorlukları kaldıramaz, geriler ve partiye yük olmak istemedikleri için ayrılmak, onun bir sempatizanı ya da dostu olarak kalmak isterler. Bu gibi durumlarda başka yapılabilir ki? Bazı iyi niyetli insanlar da pekala böyle zayıflıklar gösterebiliyorlar, insan olarak iyi oldukları halde devrimci olarak zayıf olabiliyorlar ya da zamanla zayıflayabiliyorlar. Böylelerinin partiye zarar vermeden parti üyeliğinden ayrılması parti için de yararlıdır. Parti tüzüğünün bu hükmü böylelerine bir fırsat veriyor; adabınla geriye çekilmen parti için de senin içinde yararlıdır, diyor.

Ardından gelen son şıkka da böylece bir açıklama getirmiş oldum. Gerçekte bu son iki hüküm bir biçimde birbirini tamamlıyor. Bu nedenle son hükmü yalnızca okuyup hatırlatmakla yetineceğim:

“g) Partinin gelişimine ayak uyduramadığı için parti üyesi olmanın yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanan bir parti üyesi, kendi isteği ile parti sempatizanı olabilir.”

Parti tüzüğümüzün 4. maddesini oluşturan “Parti Üyesinin Hakları” alt bölümü üzerine genel hatlarıyla söylenilebilecekler bu kadar.

(Ekim, Sayı: 219, Ekim ’00)


Üste