Logo
< Parti Kongresi

Partiye alınma ve aday üyelik


Partimizin tüzüğü üzerine/5

Partiye alınma ve aday üyelik

 

 

H. Fırat

II. Bölüm’ün 5. maddesiyle devam ediyoruz. “Partiye alınma ve aday üyelik” arabaşlığı taşıyan bu madde beş ana şıktan oluşuyor.

Üyeler partiye bireysel olarak kabul edilir

Birinci alt madde şöyle: “a) Üyeler partiye bireysel olarak kabul edilir. Üyelik başvurusu yazılı olarak yapılmalı ve başvuranın ayrıntılı özgeçmişini içermelidir.”

Basit ve alışıldık gibi görünen bu tür hükümlerin arkasında hep bir bakışaçısı sorunu olduğunu daha önce de birkaç kez önemle vurgulamıştım. Üyelerin partiye bireysel olarak alınacağı neden bir parti tüzüğü hükmü haline getiriliyor, insanlar partiye zaten tek tek başvurmazlar mı, sorusu akla gelebilir burada. Ama bu hüküm, zor koşullarda ve uzun vadeli hedefler uğruna mücadele eden devrimci bir partinin kendi saflarına üye alırken gösterdiği titizliğe işaret ediyor. Üyeleri partiye tek tek almak, bireysel durumlarını ayrıntılı olarak ele almak, irdelemek ve değerlendirmek anlamına geliyor. Partiye üye almadaki hassasiyeti gösteriyor. Bu kadarı biliniyor, bunu geçiyorum.

Asıl önemli noktaya geliyorum. Bu basit gibi görünen hüküm, siyasal yaşamda karşılaştığımız belli durumlar gözönüne alındığında, daha da özel bir önem kazanıyor. Örneğin, zaman zaman farklı siyasal çevrelerden saflarımıza toplu geçişler olabildi geçmişte. Bunlar önden kendi içinde birleşmiş bir grup olarak geliyor saflarınıza. Partinin bu gibi durumlardaki tutumunun bir formülasyonu var örneğin bu ilk şıkta. Parti tüzüğünün bu hükmü, bu gibi durumlarda saflara katılanlardan partiye üye olarak alınabileceklerin durumlarının ancak tek tek bir sonuca bağlanacağını anlatıyor. Bir başka ifadeyle, katılanların durumları/bireysel başvuruları tek tek alınıp değerlendirilerek, ancak durumları uygun olanların partiye bireysel olarak alınabileceğini hükme bağlıyor.

Parti üyeliğine toplu başvuru olamaz ve dolayısıyla toplu kabul de gerçekleşemez. Kuşkusuz insanlar grup halinde gelip partinin saflarına katılabilirler. Fakat parti, onları üye adayı olarak saflarına alırken, gruba mensup olanları tek tek gözden geçirmek, yazılı bireysel başvurularını almak, incelemek, değerlendirmek ve herkesin kendi durumuna göre, olumlu ya da olumsuz bir sonuca varmak durumunda. Parti tüzüğü bunu belirliyor ve bunu gerektiriyor. Nitekin bugüne kadarki toplu katılımlarda da uygulama aynen böyle oldu. Dolayısıyla parti tüzüğümüz, partimizin saflarına şu veya bu şekilde katılmak isteyen bu tür çevreler konusunda çok açık bir tutum belirlemiş oluyor.

Grup öncesi dönemlerde küçük gruplar birleşiyorlar, daha üst düzeyde daha değişik örgütsel biçim çıkarıyorlar, ben bunları saklı tutuyorum. Ama artık bir parti aşamasıdır sözkonusu olan; artık bir çizgisi olan, programı olan, bir tüzüğü olan, yapısı olan, değerleri olan bir parti, kendi saflarına hiçbir biçimde hazır grup kabul edemez. Çünkü parti kendi saflarıyla ilgili teminat verebilecek durumdadır, kendi dışındakilerle ilgili böyle bir teminata sahip değildir. Sözkonusu grubu alıp gelen bir yönetici çekirdeğin referansı da parti için yeterli değildir. Bu referansı elbette alır parti, ama bu kollektif bünyeyle parti saflarına katılmak isteyen insanların her birinin durumunu tek tek değerlendirmek ve sonuca bağlamak hak ve hukukuna sahiptir, bu tüzük çerçevesinde. Bu mesele bu açıdan sanıldığından da önemlidir. Bizim yarın da karşı karşıya kalacağımız bu tür durumlar konusunda bir açıklık sunmaktadır. Yalnızca partiye değil, partiye katılmak isteyecek çevrelere de.

Ayrıntılı özgeçmiş içeren
yazılı başvuru

“...Üyelik başvurusu yazılı olarak yapılmalı ve başvuranın ayrıntılı özgeçmişini içermelidir”

Partiye üyelik için ancak yazılı olarak başvurulabilir. Tüm öteki temel önemde nedenler bir yana, illegal bir örgüt olmanın getirdiği sınırlılıklar ve zorunluluklar bile kendi başına mutlak biçimde bunu gerektirir. Bir partinin yönetici organı tarafından görüşülecek olan bir başvuru doğal olarak yazılı olmak durumundadır. Bu yazılı belge başvuranın durumunu dikkatle ve isabetle değerlendirebilmek için olduğu kadar, sonraki gelişmeler karşısında dönüp durumuna bu başvurunun ışığında yeniden bakabilmek için de gerekli ve işlevseldir. Her başvuru metni bir bakıma başvuranın partiye verdiği yazılı bir teminattır.

Başvuru metni...başvuranın ayrıntılı özgeçmişini içermelidir.” diye devam ediyordu aynı alt madde. Sorunun bu yanı da sanıldığından da önemlidir. Partiye katılmadan önce insanların bir yaşam süreci, çoğu durumda bir ön siyasal yaşamları oluyor. Partiye katılmak isteyen bir militan nasıl bir sosyal ve siyasal gelişme süreci içerisinde devrim saflarına katıldığını değerlendirmek, nasıl siyasallaştığını ve devrimcileştiğini parti önünde açıklıkla, siyasal açıdan önemli hiçbir noktayı atlamaksızın ya da gizlemeksizin, ortaya koymak durumundadır. Siyasal özgeçmiş öncelikle bunu, partiye başvuran militanların kendi geçmişleriyle ilgili bilgi ve değerlendirmeleri içermek durumundadır.

Yanısıra, siyasal özgeçmiş, bir ikinci ana bölüm halinde, partinin neden seçildiğini izah etmek, gerekçelendirmek durumundadır. Ben TKİP saflarına şu şu nedenle, şu şu yaklaşımım ve kavrayışım çerçevesinde katılmak istiyorum, diyebilmeli. TKİP’yi nasıl görüp değerlendirdiğini açıklıkla ortaya koymak durumunda.

Ve üçüncü bir alt başlık olarak da, partinin saflarına katılmak isteyen kişi, partiye neden katılmak istediğini, partili olmayı nasıl kavradığını, ona ne vaadettiğini, parti üyesi olmanın anlamını, onurunu ve pratik gereklerini nasıl kavradığın ortaya koyabilmek durumundadır.

Bu üç ana bileşenden ya da alt başlıktan oluşan bir yazılı başvuru, partiye katılmak için gerekli ve zorunlu bir ilk adımdır.

Partiye karşı tam açıklık

Burada en hassas noktalardan biri, bu siyasal özgeçmişin ayrıntılı olarak sunulmasıdır. Bu, yasadışı bir partinin, saflarına üye alırken gösterdiği bir titizliğin ifadesidir. Parti saflarına katılan kişiyi çok iyi tanıyabilmek durumundadır. İnsanlar partiye yakınlaşırlar, ilgili parti birimi, alanı ya da kadroları onları bu süreç içerisinde çeşitli yönleriyle tanıma imkanı da bulur. Ama bu insanların gene de bir geçmişi vardır ve ola ki bu geçmişin siyasal açıdan bir hayli önemli bazı yönleri hala da bilinmemektedir. Bunlar yazılı başvuru vesilesiyle partiye tüm kapsam ve açıklığıyla sunulmak durumundadır. Bir parti üyesi adayı, yerel parti örgütü beni nasılsa çoktandır tanıyor, diye düşünerek, bunun gereklerini yerine getirmekten kaçınamaz. Burada sözkonusu olan, siyasal bir anlamı olmadığı sürece özel yaşama ilişkin sorunlar değildir kuşkusuz.

Bir devrimcinin sosyal-siyasal gelişme sürecinin temel çizgileri onu saflarına kabul edecek parti için çok önemlidir. İnsanlar geçmişlerinde yaşanan, siyasi mücadeleyle doğrudan ya da dolaylı ilişkisi olan her temel noktayı yazılı başvuruyla partiye bildirmek, parti önünde açıklıkla ortaya koymak zorundadırlar. Burada, bu konuda partiden bir şeyi gizlemek hakkına sahip değiller. Ve parti zaten bu hükmü gerekçelendirirken (ki bu bizim parti yaşamının sorunlarına ilişkin öteki tartışmalarımızda da yeterli açıklıkta dile getirilmektedir) önemle şunun altını çizer; herhangi bir üyenin siyasal geçmişinde var olup da partiye zamanında bildirilmemiş bir sorun ya da durum sonradan açığa çıkarsa, parti bunu o kişiye karşı temel bir güvensizlik nedeni sayar. Ve bunu, artık sözkonusu olayın ya da bilginin anlamı neyse, ona göre belli bir soruşturma ve incelemenin konusu haline getirir, getirme hakkına sahiptir. Kendi siyasal geçmişlerindeki bir takım kritik olayları partiden gizleyen insanlar, bunlar açığa çıktığı zaman, parti karşısında bazen de gereksiz yere çok büyük sıkıntılara girmek durumunda kalabilirler, kalabiliyorlar. Ayrıntılı özgeçmiş istemine dair tüzük hükmü ve bunun şimdiki türden gerekçelendirilmesi çabaları, partiye katılmak isteyen militanları bu konuda önden uyarmaya ve eğitmeye yöneliktir. Partinin yarın partiye başvuracak sempatizan militanları tüzük temelinde eğitilirken ve bu hüküm açıklanırken, bu noktanın altının özenle çizilmesi bundandır.

İnsanların siyasal geçmişinde özellikle partiden gizlenmemesi gereken ne türden şeyler olabilir, diye sorulabilir. Çok değişik şeyler olabilir; insanın apolitik yaşamı döneminden gelen bir takım anormalikler olabilir, bunlar o dönem yaşanmış ve geride kalmıştır. Ama parti bunları bilmek zorundadır. Parti bunları bilir ve bu bilgiyi kendisinde tutar. İnsanlar başka siyasal akımlardan geliyorlar, polis deneyimleri vardır, moral ya da ahlaki değerlerle bağlantılı sorunlar vardır, başka bazı sorunlar vardır, vb.. Siyasal yaşamı ilgilendiren çok çeşitli sorunlar ya da durumlardır bunlar. Konuyu dağıtmamak için çok örneklemek gerekli değil, ama istense pekala genişçe örneklenebilecek bir sorunlar alandır bu.

Özetleyerek yineliyorum; partiye başvuran herhangi bir kişi, kendi geçmişinde siyasal anlamı olan, siyasal açıdan önem taşıyan hiçbir şeyi partiden gizlemek hak ve olanağına sahip değildir. Tüzük bunu zaten açıklıkla bir hükme bağlanıyor. Ama ben altı özenle çizilmesi gereken önemli bir noktayı ekliyorum buna; bu tür bir durum sonradan açığa çıkarsa, parti bunu ilgili üyesine ilişkin ciddi bir güvensizlik konusu yapar ve bunun gerektirdiği bir soruşturmaya konu eder. Bu partiye yalan söylemek, partiyi aldatmak, partiden onu ilgilendiren bir şeyleri gizlemek olarak değerlendirilir. Bu çok önemli, zira hatadan öteye suç işleme kapsamına girer bu tür bir davranış.

Deneme ve üyeliğe hazırlama süreci

“b) Üyelik başvurularını kabule yetkili en alt yönetici organ parti il komitesidir. Üyelik başvurusunun kabulüyle birlikte bir deneme ve sınama statüsü olarak aday üyelik başlar. Aday üyelik süresi en az altı ay, en çok bir yıldır. Bu süre yurtdışında en az bir yıl, en çok iki yıldır.”

“Üyelik başvurularını kabule yetkili en alt yönetici organ parti il komitesidir...” Bu, partimizin bugünkü gelişme düzeyiyle ilgili bir hüküm. Başlangıç döneminde bu yetkiyi doğrudan Merkez Komitesi kullanıyordu ve son derece normaldi, zira yerel örgütlerimizin oluşturulması belli bir zaman aldı. Yerel örgütsel yapılarımız ve onları çekip çevirecek konumda yerel yönetici komitelerimiz yaratılabildiği ölçüde ve bu andan itibaren bu yetki il komiteleri tarafından kullanılmaya başlandı. Halihazırda, partimizin bugünkü gelişme düzeyinde, parti tüzüğümüze göre bu yetki il komitesinindir. Bir başvuru herhangi bir alandaki hücreye ya da alt komiteye yapılsa bile, ilgili alandaki il komitesine gider ve orada değerlendirilir. İlgili kişinin partiye alınıp alınamayacağına il komitesi karar verir. İl komitesinin kararı bağlayıcıdır, kesin karardır. Yani bu konuda en üst yetkili organ il komitesidir. Tabii ki il komitesi bu kararı alırken ilgili alandaki yoldaşların ya da organların, varsa hücrelerin, görüşleri ışığında, yapılan başvuruyu sonuca bağlar.

“... Üyelik başvurusunun kabulüyle birlikte bir deneme ve sınama statüsü olarak aday üyelik başlar.” Aday üyelik dönemi bir deneme ve sınama dönemidir. Aynı zamanda bir parti örgütü içinde parti üyeliğine hazırlanma dönemidir bu. Partinin içinde, onun bir organında yer alarak, parti yaşamına katılarak, parti üyeliğine hazırlanmak demek oluyor. Bu parti için de üye adayını daha yakından tanıma ve sınama süresidir. Çok uzun bir süre de değildir aslında. Olayların bugünkü hızı, siyasal süreçlerin biraz ağır seyrettiği düşünülürse, bugünün Türkiye’sinde altı aylık bir asgari süre aslında çok uzun bir süre değil. Asgari altı ay, azami bir sene deniliyor, bu tüzük maddesinde.

Partiye üye almak doğal olarak devrimci bir parti için ciddi bir olaydır. Bir kimse partiye kolay kolay alınmaz, alındığında da şu veya bu nedenle durduk yerde de çıkarılmaz, mümkün mertebe buna mahal vermemek gerekir. Aday üyelik aşaması ve süreci bir sigorta işlevi görür bu konuda. Bir başvuru oluyor; bir insanı belli bir süreç içerisinde, belli bir faaliyet içerisinde tanıyorsunuz, onun ışığında başvurusunu alıyorsunuz ve parti saflarında örgütlü olarak sürecek bir dönem başlıyor. Bu dönem içerisinde sözkonusu üye adayını parti yaşamı içinde, parti çalışması içinde daha yakından tanıma imkanınız oluyor. Dahası, onu örgütlü birim içerisinde partiye hazırlama göreviniz gerçekleşiyor. Mesele sadece katılan üyenin sınanıp denenmesi de değil. Bu parti yönünden aynı zamanda üye adayının partiye daha iyi bir biçimde hazırlanması süreci de oluyor. Bu asgari sürenin sonunda, durumu açıklığa kavuşan, yani yeterli güveni veren insanların üyeliği kesinleşir. Ama asgari sürenin sonunda eğer parti henüz kendini rahat hissetmiyorsa, azami süreyi de kullanır. Kararını altı ay içerisinde vermez, bekler. Ama azami sürenin, demek oluyor ki bir senenin sonunda kesin kararını vermek zorundadır.

Bu her zaman böyle oluyor mu, partide bugün işler bu titizlikte gerçekleşiyor mu, bu ayrı bir sorun. Ama parti bunun hedeflemeli ve saflarında bu düzeni oturtabilmelidir. Parti tüzüğü aynı zamanda partinin kendini neye göre düzenleyeceğini, neye ulaşmayı hedefleyeceğini de gösteren bir yol gösterici belgedir. Ve parti bir yıl içerisinde, kendi saflarında üye adayı olarak bulunan bir kimsenin durumu hakkında artık bir açıklığa kavuşmak zorundadır.

Sözkonusu kişiyle ilgili değerlendirme farklı durumlar çıkarabilir ortaya. Ya ortada net bir sonuç vardır; bu yoldaş iyi bir süreç yaşadı, partinin üyesi olarak kabul edilmesinde hiçbir engel yoktur denilir, onaylanır üyeliği. Ya bir takım tereddütlere rağmen, zaaflar konusunda açık ve gerçekçi olunarak ve bunların üyelik süreci içerisinde giderebileceğine inanılarak, belli kayıtlara rağmen üyelik onaylanır. Ya da, bir yıllık sürece rağmen sözkonusu üye adayı asgari güveni vermemiştir, partiye alınması sakıncalıdır sonucuna varılır ve üyeliği reddedilir, ilgili kişi parti örgütünden çıkarılır. Bu bizi aynı maddenin c şıkkına getiriyor.

Üyeliğin kesinleşmesi ya da
reddine ilişkin sorunlar

“c) Süresi dolan aday üyelerin üyeliği parti il komiteleri tarafından bir sonuca bağlanır. Üyeliğin kesinleşmesi Merkez Komitesi onayını gerektirir. Üyeliği reddedilen aday üyeye bunun nedenleri yazılı olarak bildirilir. Bu durumdaki aday üyeler, parti Merkez Komitesi ya da parti kongresi şahsında yazılı itirazda bulunabilirler.”

Merkez Komitesi’nin onay yetkisini sonraya bırakıyorum. Parti tüzüğüne göre, üyeliğin reddi, üyeliği reddedilen aday üyeye nedenleriyle birlikte yazılı olarak bildirilmek durumunda. Parti üyesi olmak istediği halde partiye kabul edilmemek, elbette ciddi bir durumdur sözkonusu kişi için. Kişi parti üyesi olmak istiyor, üyeliğinin onaylanmasını talep ediyor, ama üyeliği reddediliyor. Bir devrimcinin siyasi yaşamında böyle bir durumla yüzyüze kalması, kuşkusuz ki önemli bir olaydır. Bundan dolayı, tüzük bu noktada üyeliği reddedilen parti aday üyesine bir hak tanıyor; bu, üyeliğinin neden reddedildiğinin kendisine gerekçelendirilmesidir. Elbette bu gerekçelendirmede çok fazla ayrıntıya girilemez. Ama parti, temel noktalar halinde, şu şu nedenlerle parti üyeliğiniz uygun görülmemiştir, deme yükümlülüğündedir. Üyeliği görüşme ve bir sonuca bağlama yetkisi il komitesinde olduğuna göre, yazılı gerekçeyi üyeye bildirmek görevi de doğal olarak il komitesinin görevidir.

Bu yazılı gerekçenin ışığında, eğer parti üyeliği reddedilen ilgili aday üye parti üyesi olma ısrarını sürdürüyorsa, bunun kendi hakkı olduğuna inanıyorsa, bu konuda Merkez Komitesi’ne başvurmak hakkına sahiptir. Tüzüğümüz diyor ki;“Bu durumdaki aday üyeler, parti Merkez Komitesi ya da parti kongresi şahsında yazılı itirazda bulunabilirler.” Burada parti kongresi ikinci bir basamak oluyor. Üyeliği reddedilen kişi, parti Merkez Komitesi’ne yazılı olarak başvurur, itirazını partinin en üst organına iletir. Merkez Komitesi bunu görüşür, uygun görürse İl Komitesi’nin kararını iptal eder, daha yetkili bir organ olarak. Ama İl Komitesi’nin aldığı kararı uygun görürse, bu başvuruyu reddeder. Böylece ilgili kişinin üye olma talebi bir kez daha reddedilmiş olur. Parti tüzüğü bu konuda üyeliği reddedilen kişiye son bir hak daha tanıyor, parti kongesine yazılı olarak başvuru hakkı bu. Parti kongreleri bizim tüzüğümüze göre iki yılda bir yapılıyor, uzatma kapsamında üç yıla kadar çıkabiliyor bu. Dolayısıyla bu hak ancak bu zaman dilimi içerisinde kullanılabilir. Örneğin, partinin kongresi oldu, partiye başvurup girdiniz, bir sene sonra üyeliğiniz reddedildi, Merkez Komitesi’ne başvurdunuz , Merkez Komitesi de reddetti; sizin kongreye itiraz edebilmeniz için bir sonraki kongrenin toplanmasını beklemeniz lazım, doğal olarak. Siz bir metin yazıp verirsiniz, parti kongresi toplandığında itirazım görüşülsün dersiniz ve beklersiniz. Bu son hak ancak bu sınırlar ve zaman dilimi içersinde kullanılabilir. Parti kongresi belli zaman dilimleri içerisinde oluşan bir platform, bekleme bunun getirdiği ve gerektirdiği bir zorunlu durum. Bu arada tabii ki partinin saflarında bir militan olarak çalışırsınız, itirazınızın ciddiyeti bunu gerektirir.

Üyelikle ilgili parti tüzüğümüzde bir hüküm daha var: “Üyeliğin kesinleşmesi Merkez Komitesi onayını gerektirir.” Bu partimizin bugünkü gelişme düzeyiyle ilgili bir hüküm. Bu kesin onay yetkisi, partimizin bugünkü gelişme ve olgunlaşma düzeyinde partimiz için bir sigorta işlevi görmekte, onu il komitelerinin muhtemel hatalı tutumlarına karşı korumaktadır. Aday üye alma konusunda il komitesinin kararı kesindir. İl komitesi bir kişinin aday üyeliğini onaylarsa, o kişi aday üyedir, sorun burada biter. Ama üyeliğin kesinleşmesi, Merkez Komitesi onayı gerektirir.

Yineliyorum, bu, partinin bugünkü gelişme ve olgunlaşma düzeyiyle ilgili bir durumdur. Parti gelecekte mücadele içinde yeterince pişmiş, olgunlaşmış, deneyim kazanmış yerel örgütlere sahip olmaya başladığında, tüzükte gerekli değişikliklere giderek bu hükmü kaldırabilir. Daha ileriki safhalarda, parti aday üye alma yetkisini daha alt yönetici organalara tanıyarak kesin onay yetkisin de örneğin il komitelerine devreder. Hatta oturmuş partilerde üye alma yetkisi hücrelere bile tanınabilmiştir geçmişte.

Bizim bugünkü gelişme düzeyimizde partiye kesin üye alma yetkisinin Merkez Komitesi’ne verilmesinin gerisinde bir ihtiyat var. Bu, henüz genç ve deneyimsiz olmasıyla bağlantılı. Öte taraftan bu ihtiyat tarihi dönemle de bağlantılıdır. Devrimci yükseliş içerisinde olmamak, yenilginin hala etkilerini yaşadığımız bir dönemin içinden geçmek, durgunluk vb., üzerinden partiye üye alma olayında daha hassas olmak, daha dikkatli davranmak, dolayısıyla bu konuda bir sigorta işlevi görecek bir şekilde kesin kararı Merkez Komitesi’ne bırakmak gibi bir tercih var burada.

Nitekim tüzüğümüzle ilgili olarak kongrede yapılmış tartışmaları hatırlarsanız, orada net bir biçimde, partinin gelişme ve olgunlaşma düzeyinin yanısıra, ülkedeki siyasal koşullara, sınıf ve kitle hareketinin gelişme düzeyine bağlı olarak, parti tüzüğü belli değişikliklere uğrayacaktır, deniliyor. İşte, orada söylenenler, özellikle burada, şu an tartışmakta olduğumuz bazı hükümler bakımından özel bir anlam taşımaktadır.

b şıkkını okurken atladığım bir nokta var. Burada aday üyelik süresi yurtdışında en az bir yıl, en çok iki yıldır, deniliyor. Birçok tüzükte buna rastlamışsınızdır. Gerisinde, yurtdışının daha özel bir alan olması gerçeği var. Bu bilindiği için üzerinde çok durmayacağım. Zayıf bir alan yurtdışı. Her parti kendini kendi toprağına uyarlar. Yurtdışı burada, Türkiye’den Avrupa’ya göçetmiş bir işçi kitlesinin varlığından gelen çok özel bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Buradaki koşulların Türkiye’den farklılığı, süreyle ilgili böyle bir ihtiyatı getiriyor. Bu farklılık kendini buradaki sınıf mücadelesinin yapısında, temposunda da gösteriyor. Türkiye’deki olayların hızı, çalışmanın hızı, süreçlerin hızı ve yoğunluğu ile yurtdışı aynı olmuyor. Yurtdışında altı ay çoğu zaman boş da geçirilebiliyor. Bu durgun alanda altı ayda insanları deneyip tanıyamazsınız. Yurtdışında, ki bu somut olarak Avrupa demek oluyor, süreçlerin daha ağır seyretmesinin, daha az yoğun olmasının ve dolayısıyla tanımak için daha geniş zaman dilimine ihtiyaç bulunmasının getirdiği bir farklılık bu.

Aday üyelerin hak ve görevleriyle
bağlantılı sorunlar

“d) Aday üyeler seçme, seçilme ve yönetici komitelere üye olma dışında, üyelerle aynı hak ve görevlere sahiptirler.”

Özel olarak bu mesele üzerine daha önce durmuştum, bu nedenle burada çok fazla durmayacağım. Seçme ve seçilme hakkına sahip olamamak, zaten doğrudan yönetici organlara da seçilememek anlamına geliyor. Taban örgütlerinde yer almak zorundadırlar parti aday üyeleri.

Kuşkusuz partinin kendini yeni inşa ettiği bir dönemde ya da yeni inşa ettiği alanlarda bu konuda bazı özgünlükler, esneklikler olabilir. Dolayısıyla parti kendini bu konuda katı kurallarla çok bağlayamaz. Ama bu kendi tüzüğünü ilgili hüküm üzerinden çiğnemesi anlamına da gelmez, bu açıdan doğru anlaşılmalı söylediklerim.

Örneğin siz taşrada bir kentte çalışıyorsunuz. Dar bir alan, bu dar alanın kendi içinde faaliyet ne ise, o faaliyeti çekip çeviren bir birim kurabiliyorsunuz başlangıçta. İnsanları öncelikle aday üye olarak alıyorsunuz. Üyenizi gönderdiniz, orda partiye ilk elden üç aday üye alma olanağı da buldunuz. Bunlar bu alandaki faaliyeti çekip çeviren militanlar. Bu durumda bu üyenin sekreterliğinde, içinde yeni aldığınız üç aday üyenin de yer aldığı dört kişilik bir birim kuruyorsunuz. Bu, bu taşra kasabasını ya da kentini yöneten bir komite, kendi çapında bir yönetici organ oluyor. Bunun içinde tabii ki aday üyeler olacaktır.

Ama bu geçici, ya da bir geçiş durumdur. Zira parti ilk fırsatta bu organı tümüyle üyelerden oluşan bir yönetici komiteye çevirmeyi hedeflemektedir. Tüzüğün bu hükümleri bu esneklik içerisinde anlaşılmak durumundadır. Ama siz orada bir yönetici organ kurabildiğiniz bir durumda, yani yerel örgüt birimi daha baştan üyelerden oluşmuşsa, aday üyeler taban örgütlerinde yer alırlar. Ve orada herhangi bir yönetici organa seçilmek için üye olmak, parti tüzüğü çerçevesinde   artık dikkat edilmesi gereken bir temel husustur.

Seçme ve seçilme hakkına sahip olmamak, organ yaşamı açısından da dolayısız bir sonuç yaratır. Aday üyelerin yer aldığı birimler, partinin temel örgütsel birimi olan hücrelerdir ve seçilme hakları olmadığı için doğal olarak parti hücresinin sekreteri olmak hakları da yoktur. Bu hüküm bunu da kapsıyor. Eğer bir parti hücrenizde üyeniz yok, yalnızca üç aday üyeniz varsa, bu durumda bunlardan biri sekreter olacaktır. Zira parti tüzüğünün bir başka hükmü, hücre sekreterini kendisi seçer, diyor. Ama, diyelim ki dört kişilik bir hücreniz var ve bunlardan yalnızca biri üye, diğer üçü adaya üye ise, bu durumda burada üye doğrudan sekreterdir. Diyeceksiniz, hani bir organın kendi sekreterini seçme hakkı vardı. Evet vardır, ama parti üyesinin parti aday üyesi karşısında parti tüzüğü çerçevesindeki kesin üstünlüğü, o hakkı parti üyesine tanıyor. Ama örneğin altı ay sonra bu hücre zaten üyelerden oluşan bir organ konumu kazanacaktır. Bu durumda bu hücre seçimi gündeme getirerek sekreterini yeniden seçebilir, yeni üyelerden herhangi biri parti hücresine sekreter olarak seçilebilir.

Aday üyeler için haklarda böyle bir sınırlama olmakla birlikte, görev ve yükümlülüklerde bir sınırlama yok. Parti tüzüğümüzün parti üyesinin görevleri bölümünde sıralanan bütün görev ve yükümlülükleri parti aday üyeleri de yerine getirmek zorundadırlar. Parti üyesi olabilmek için bunu yapmak durumundadırlar. Kendini o görevlere göre ayarlayamayan, bu çerçevede partiyle uyum sağlayamayan bir aday üyenin üyeliği zaten tehlikeye girer. Nihayetinde aday üyelik geçici bir süredir. Bir aday üye parti üyesi gibi davranabilme kapasitesine ve yeteneğini ne kadar çok gösterebilirse, partiye üye olarak kabul edilmesi o ölçüde   kolaylaşır.

Zaten parti aday üyesini aynı zamanda denenmekte olan üye kabul etmek gerekir. Bir aday üye aslında bir bakıma üyedir. Bir üyenin taşıması gereken özellikleri taşımak zorundadır. Ama bunları gerçekte ne kadar kalıcı ve sağlam bir biçimde taşıyor, işte bunun sınandığı bir süredir aday üyelik süresi. Bu konuda ne kadar istikrarlı, ne kadar güven verici, aday üyelik süreci bunları anlama sürecidir. Bunlar görüntü mü, yoksa gerçekten bir kimliğin gelişen temel unsurları mı, parti, aday üyelik süreci içersinde aday üyesinde bunu görmeye ve değerlendirmeye çalışır. Ve dahası, bu süreçte aday üyesinin bu özelliklerini geliştirmeye ve pekiştirmeye çalışır, onun bu konudaki olumlu özelliklerini güçlendirmeye, kalıcı özellikler haline getirmeye çalışır.

Aday üyelerin kongrede temsili

Son şık olan e şıkkı, aday üyelerin kongrede temsili ile ilgili:

“e) Aday üyelerin kongrede temsili, Merkez Komitesinin saptayacağı esaslara göre sağlanır.”

Bu temsiliyet, Merkez Komitesinin saptayacağı esaslara göre sağlanır. Aday üyeler kongrede aday üye olarak temsil edilemezler. Aday üyelerin kendi alt birimlerinin üstüne çıkma hakkı zaten yoktur. Buna rağmen kongrede temsil ne anlama gelmektedir? Bu, bir parça açıklık istiyen maddelerden biridir. Bu hüküm, aday üyelerin temsil ettiği yerel parti örgütlerinin kongrede temsil edilme hak ve olanağını genişletmektedir.

Örneğin bir kentte 10 üyeniz, 40 aday üyeniz var. Aday üyeler üyelerden çok olur çoğu durumda, tabii eğer parti gelişiyorsa, saflarına durmadan yeni insan kazanıyorsa, bu böyle olur. Böyle bir durumda genellikle aday üye sayısı, üyelerden çok olur. Uzun bir geçmişe sahip büyük partilerde bu genellikle böyle değildir. Zira büyük partiler uzun yıllar boyunca çok sayıda üye biriktirdikleri için, saflarına ne kadar hızlı aday üye akışı olursa olsun, çoğu durumda üyelerin oranı hep daha yüksek olur. Ama genç partilerde, saflar yeni yeni kurulduğu için, aday üye oranı çoğu kere üye oranına göre daha yüksektir.

10 üyeye karşılık örneğini bunu gözönünde bulundurarak verdim. Bir kente 10 üyeniz, 40 da aday üyeniz var ve parti Merkez Komitesi, kongre için her 5 üyeye bir delege hakkı tanıyor. Salt üyeler üzerinden bakıldığında, bu kentten yalnızca iki delegenin gitmesi gerekir. Ama bu örnekte gelişkin bir örgüt ile yüzyüzeyiz, zira üyelerin yanısıra 40 aday üyesi var. Yerel parti örgütünün bu ağırlığının bir biçimde kongreye yansıyabilmesi, kendini ifade edebilmesi lazım, demokratik temsil bakımından. Parti Merkez Komitesi o zaman (ki partimizin tüzüğüne göre kongreye katılımın yöntemi, biçimi, temsil oranı o günkü parti merkez komitesi tarafından saptanır) şöyle bir değerlendirme yapabilir; her 20 üyeye de ayrıca ek bir delege diyebilir. 10 üye ve 40 aday üyenin olduğu bir kentte, bu durumda, üyeleri temsilen gelen 2 delegenin yanısıra 40 üye üzerinden ek iki delegenin daha kongrede temsil edilme hakkı doğar. Demek ki, bu kentteki 10 parti üyesinden 4 tanesi  delege olarak kongrede temsil etme hakkı kazanır.

Peki, burada aday üyeler iradelerini bir biçimde gösterebilecekler mi? Seçilmek, demek oluyor ki delege olmak zaten düşünülemeyeceği için geriye, kendilerini temsilen kongreya katılacak üyeleri delege olarak seçme hakları olacak mı sorusu kalıyor. Parti Merkez Komitesi parti kongresini topladığı zaman bu sorunlarla yüzyüze kalacak ve buna bir açıklık getirecektir. Parti tüzüğümüz bu konuda bağlayıcı bir hüküm getirmiyor, demek ki sorun MK’nın inisiyatifine, dolayısıyla tercihine bırakıyor. Nitekim III. Bölüm’ün 6. maddesinin b fıkrasında deniliyor ki; “Kongrede temsil edilme kuralları ve delege seçim yöntemi, MK tarafından belirlenir.” MK da günü geldiğinde bu soruna bir açıklık getirecektir.

Parti tüzüğümüzün ilgili hükmü, verdiğim örnek çeçevesinde, 50 örgütlü parti kadrosu bulunduran bir yerel örgütün sadece iki delegeyle temsil edilmesi sınırlamasını ortadan kaldırıyor, daha geniş ve demokratik bir temsil imkanı sağlıyor. Bu parti içi demokrasinin de bir unsuru oluyor. Dolayısıyla sanıldığından da önemli bir sorun bu.

(Ekim, Sayı: 219, Ekim ’00)


Üste