Logo
< Kadın işçi çalışmasında ajitasyon ve propagandanın önemi

Artan saldırılar ve emeğin korunması mücadelesi


İşçi sınıfının yaşam ve çalışma koşulları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Kapitalizmin derinleşen krizinin faturası sistematik olarak işçi sınıfına yüklendiği için, burjuvazi krizini yönetmeyi başarabiliyor.

Krize rağmen artı-değer sömürüsünü daha da artırmak peşinde olan sermaye sınıfı dünya ölçeğinde işçi sınıfına pervasızca saldırmakta, kazanılmış tüm hakları bir bir gaspetmeye çalışmaktadır. Türkiye’de de işgücü maliyetini azaltmak için 2000’li yılların başından itibaren taşeron çalışma yaygınlaştırılmış, böylelikle üretim parçalanmış, güvencesiz ve esnek çalışma temel çalışma biçimi haline getirilmiştir. Bugün gündeme getirilen kiralık işçilik, ÖSP (özel sözleşmeli personel) adımları ile birlikte kölelik düzeni daha da tahkim edilmektedir.

Bu saldırıların sonuçları işçi sınıfını büyük bir yıkımla karşı karşıya bırakmıştır. Düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, yoksulluk, işsizlik, boğazına kadar borç ve yozlaşma işçi sınıfının yaşamını kuşatmış bulunmaktadır.

Bu tablo karşısında sınıf saflarında mücadele dinamikleri de dışa vurmaya başlamıştır. Özellikle iktisadi sorunlar üzerinden şekillenen talepler ekseninde mücadele eğilimi güçlenmektedir. Geçtiğimiz yıl metal sektöründeki temel fabrikalar başta olmak üzere bir dizi fabrikayı içine alan metal fırtına, sendikal bürokrasiye karşı tepki ile birlikte ücret talebi ekseninde gerçekleşmiştir. Bugün bir dizi lokal işçi eylemi ve direnişi de ücret ve sosyal hak talepleriyle patlak vermektedir.

Bıçağın kemiğe dayandığı bu tabloda sınıfın daha geniş kesimlerini mücadeleye sevkedebilmek, biriken tepkileri örgütleyebilmek, işçi sınıfını siyasallaştırarak devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek temel göreviyle karşı karşıyayız.

 

Emeğin korunması mücadelesinin önemi

“Kapitalizm işçi sınıfı için yalnızca acımasız bir baskı rejimi değil, yanı sıra yoğun bir iktisadi sömürü ve manevi yıkım düzenidir. Emeğin korunması; sömürüyü sınırlama, işçinin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme anlamına gelmektedir. Amaç; işçi sınıfını fiziksel ve zihinsel çürümeden ve yozlaşmadan korumak, yanı sıra, bu mücadele içinde devrimci sınıf bilincine kavuşmasını kolaylaştırmak ve iktidar uğruna verdiği mücadelede güç biriktirmesini sağlamaktır.” (TKİP Kuruluş Kongresi Belgeleri/TKİP.org)

Günümüz Türkiye’sinde ağır çalışma ve yaşam koşulları işçi sınıfını çok yönlü olarak yıpratmaktadır. Fiziksel tahribatın yanı sıra zihinsel ve moral olarak da çökertmekte, toplum ölçüsünde yaşanan yozlaşma ve çürümeden işçi sınıfı da payını almaktadır. Marksizmin kurucularından Engels, 1845 yılında kaleme aldığı “İngiltere’de emekçi sınıfların durumu” adlı eserinde, İngiliz işçi sınıfının kölece çalışma koşullarını ele alır. Bunun sonucu olarak yaşanan manevi-moral yozlaşmaya, alkol kullanımı ve cinsel aşırılıklara dikkat çeker. Dayatılan ağır çalışma koşullarından dolayı burjuvazinin işçi sınıfına sadece bu iki eğlenceyi bıraktığını söyler ve sadece hayvanlara çekici gelecek koşullar içine itildiklerinde insanlar için ayaklanmaktan ya da tam bir hayvanlığın içine gömülmekten başka ne kalıyor?” diye sorar.

Aradan 150 yılı aşkın süre geçmesine ve bir dizi ilerlemeye rağmen Engels’in ifade ettikleri özünde bugün de geçerliliğini koruyor. Geriye yine iki seçenek kalıyor. Ya sosyalizm ya da barbarlık!

Bugün devrimci sınıf hareketi yaratma hedefi çerçevesinde, işçi sınıfının iktisadi mücadelesinin yükseltilmesi, kazanımlarını artırılması, böylece fiziki ve moral yozlaşmadan korunması büyük bir önem taşımaktadır. “... işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirme doğrultusunda sağladığımız her başarı, aynı zamanda işçi sınıfını burjuva egemenlik ilişkilerine karşı, kapitalist sistemin kendisine karşı mücadeleye kazanmanın da bir basamağı ve olanağıdır bizim için.”(“Parti Programında Emeğin Korunması Sorunu”, Kızıl Bayrak, Sayı:2000/10, 11 Mart 2000)

Emeğin korunması mücadelesi yıllardır sınıf çalışmamızda önemli bir yer tutuyor. V. Kongre ile birlikte daha özel bir tarzda vurgulanan devrimci bir sınıf hareketi yaratma, bu çerçevede sınıfa siyasal sınıf bilinci kazandırma hedefine tabi bir biçimde bu mücadelenin daha etkili bir biçimde yürütülebilmesi gerekiyor.

 

Saldırılar daha da yoğunlaşacak

Yıllardır işçi sınıfını fiziki, zihinsel, moral yıkıma ve yozlaşmaya sürükleyen, emek sömürüsünü derinleştiren politikalar izlenirken, gelinen yerde çalışma yaşamında tam bir kölelik düzeni kurulmak istenmektedir. 2000’li yıllardan bu yana dünya ölçeğinde esnek çalışmanın temel öğesi olarak daha sistemli bir biçimde uygulanmaya başlanan taşeron sistemi artık tüm çalışma yaşamına hakim kılınmaya çalışılmaktadır. UİS (Ulusal İstihdam Stratejisi) kapsamında esnek çalışma, işçilerin alınıp satılabildiği bir düzeye doğru uzanmaktadır. İşçi sınıfını daha fazla fiziksel ve zihinsel yozlaşmaya itecek bu saldırılar örgütlenmesini de zorlaştırmaktadır.

“Emeğin korunması”na ilişkin talepler üzerinden bir mücadeleyi örgütlerken, beraberinde sınıfsal gerçekleri, sömürü ilişkilerini, toplumsal eşitsizlikleri, kısacası ücretli kölelik düzeni gerçeğini sistemli ve etkili bir şekilde işleyebilmeliyiz. “İşçi sınıfını burjuva egemenlik ilişkilerine karşı, kapitalist sistemin kendisine karşı mücadeleye kazanmak” ancak sınıfın bilincini geliştirmeyi hedefleyen bir gündelik devrimci siyasal çalışmayla mümkündür.


Üste