Logo

Söz bitti, sıra eylemde! - U. Devrez


Söz bitti, sıra eylemde!

U. Devrez

Partimiz uzun bir süredir kadrolaşmak, devrime hazırlanmak, darlığı kırmak vurgularını yapmaktadır. Tüm örgütsel mekanizmalarının, kadrolarının, militanlarının ve çeperinin gündemine bu hedefleri sokmaktadır. Düşünsel, pratik, örgütsel tüm çabalarımızın bu hedeflerle uyum içerisinde olması yönünde tartışmalar yapmaktadır.

Bugün bu hedefler doğrultusunda ilk adımlar atılmış olsa da, sonuç alıcı ve mevcut kalıplarımızı kıran bir pratikten henüz yoksunuz. Bu durum, döne döne bu tartışmaları yapmaya son vermeyi ve artık pratik adımlar atmayı gerektirmektedir. Elbette tartışmayı sürdüreceğiz. Ancak pratik adımların atılmadığı yerde kendimizi yormaktan öteye gitmeyen tartışmalardan vazgeçmeliyiz.

Bu noktada Che Guevera'nın sözü bizlere kılavuz olmalıdır: “Eyleme geçmeyen düşünceler önemsizdir.” O halde, düşüncelerimizi kitlelerle buluşturmalı, böylece onları ete-kemiğe büründürmeliyiz. Bizler bir takım tartışmaları aydınca kaygılarla yapmıyoruz. Devrime hazırlanan bir parti ve onun  militanları olarak yapıyoruz. Yapılan her tespit, üzerine tartıştılan her sorun alanı, onları çözmek için adımlar atmaya vesile olsun, müdahale edebilelim diye ortaya konuyor. Bunu bilince çıkartarak gereğini yapmak, eyleme dönüştürmek artık ertelenemez bir sorumluluktur. Artık bu konuda söz bitmiştir, sıra eylemdedir. Söz ile eylem birliğini gerçekleştirmektedir.

 

Üstünlüklerimizi darlığı kırmaya dayanak yapalım!

Bir yenilgi ve tasfiyecilik döneminde bir elin beş parmağını geçmeyecek sayıda insanla ortaya çıktık. Proleter sosyalizm bayrağını yükseltmek, illegal ihtilalci sınıf partisini yaratmak hedefiyle adımlarımızı attık. Kısa bir sürede bunun maddi-örgütsel zeminine kavuştuk. Partileştik. Parti kuruluşunun hemen ardından yediğimiz darbeleri “devirmeyen darbe güçlendirir” diyerek göğüsledik. 2000'lerle beraber devrimci hareketin yaşadığı ideolojik-moral kırılma ve bugün sonuçlarını gördüğümüz devrimci konumda tutunamama karşısında devrimci sınıfta, illegal-ihtilalci konumda ısrar eden, bu noktada iddia ve iradesini korumakla kalmayan bir takım maddi zeminlerini de yaratan bir partiyiz. Solda yaşanan erozyon ve tasfiyeci dalga karşısında, böylesi bir konumu korumak ve bu konuma uygun bir örgütsel zemine sahip olmak, buna uygun kadrolara sahip olmak en temel üstünlüğümüzdür ve çok anlamlıdır. Ancak devrime hazırlanan bir parti için bu asla yeterli değiller. Bu üstünlüklerin dar örgütsel bir zeminde kalmamasını başarmalıyız. Ulaşması gereken kitlelere ulaştırabilmeliyiz. Zira, kitlelerle buluşturamadığımız yerde üstünlük olmaktan çıkıp, sınırlılıklar haline gelecektir. Bugüne kadar yaptıklarımızın sadece samimi ve anlamlı çabalar olarak kalmasını istemiyorsak eğer kendimizi ciddiye almalıyız. Çeyrek asırlık birikimimizi ciddiye almalıyız. Tarihin akışına yön verecek bir partinin saflarında olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz.

Bu noktada yapacağımız en büyük hata, kitlelerle buluşamamızın nedenlerini nesnellikle açıklamak, üstünlüklerimize sarılıp eksiklerimizi gözardı etmek olacaktır. Bu sıkça düşülen bir hatadır. Yıllardır kıramadığımız darlık bizde bir kabuğa dönüşmektedir. Kabuğu kıramadığımız yerde kabuk içindeki üstünlüklerimize sımsıkı sarılmaktayız. Bu, kabuğu kırma çabasını zayıflatmakta, bir noktadan sonra kabuğuyla barışık bir ruh haline dönüşebilmektedir. Reformist konumlarıyla kitlelerle buluşan küçük burjuva akımları küçümsemeye, “kitleselleşemesek de devrimci konumumuzu koruyoruz” bakışına ve bununla yetinme ruh haline yolaçmaktadır.

Elbette devrimci ideolojimize ve konumumuzu sımsıkı sarılmalıyız. Ancak bu mevcut darlığımızı kırmamıza dayanak olmalıdır. Kırılamayacak kabuk, aşılamayacak darlık yoktur. Yeter ki doğru halkayı yakalayalım.

Dar örgüt psikolojisi yaptığımız her işe yansımaktadır. En başta da belirlediğimiz hedeflere, bu hedeflere giderkenki ruh halimize yansımaktadır. “Devrim kitlelerin eseri olacaktır” diyoruz ancak kitlelere öncülük edecek bir pratik sergileyemiyoruz. Yürüttüğümüz çalışmalar, etkinlik ve eylemler, çevre ve çeperimiz üzerinden konulan hedeflerle yürüyebilmektedir. Kullandığımız materyaller kitleleri harekete geçirmek için değil, ajitasyon-propaganda materyalleri olarak kullanılabilmektedir.  Çalışmayı dar çevre-çeper ilişkilerimizin sınırında düşünen, materyalleri tüketmek üzerinden ele alan bir çalışma sonuç üretemez.

 

Yarınları kazanacak bir ruh haline bürünelim!

Konuştuğumuz her insanla kitleleri harekete geçirmek isteyen bir ruh haliyle konuşabilmeliyiz. Astığımız her afişte, dağıttığımız her bildiride kitlelere ulaştığımızı hissetmeli ve hissettirmeliyiz. Attığımız adımdan verdiğimiz selama, devrime hazırlanan bir partinin militanları olduğumuzu hatırlayarak ve hatırlatarak hareket etmeliyiz. Bunun bir reçetesi yoktur. Eğer siz bunu bir ruh hali haline getirirseniz, içselleştirirseniz olur. Aynı kelime herkesin ağzından çok farklı çıkar o zaman. Ancak üstenci tutumlardan kaçınmalı, mütevazi ve içten olmalıyız. Kitlelerin öncüsü ancak aynı zamanda bir parçası olduğumuz unutmamalıyız.

Bir işçiye Sovyetlerin seçimlerinde neden Bolşevikleri destekleyeceğini soruyorlar. “Çünkü” diyor Lenin'i kastederek, “söylediklerinin olacağından emin konuşuyor. Tüm söyledikleri sanki oluyormuş gibi hissediyorum. Diğerleri konuşuyor (Menşevikleri kastediyor) ancak kendileri bile olacağına inanmıyor.” İşte Lenin'de vücut bulan Bolşevik ruh hali budur. Lenin, o konuşmayı yaptığında henüz Rus proletaryası Bolşeviklerin arkasında değildi. Ancak Lenin bir gün kitleleri harekete geçireceklerini biliyor, tüm çabasını bu bilinçle ortaya koyuyor ve bu ruh haliyle yaşıyor ve konuşuyordu. Mevcut dar örgütün sınırlılıklarıyla düşünüp konuşmuyordu. Partimizin kuruluşunun hemen ardından, henüz kitlelerle buluşulamadığı bir noktada Habip yoldaşın, “Bu topraklarda artık bir komünist parti var. Herkes bunu bilerek davranacak.” demesi gibi...

 

Tarihsel sorumluluğumuzu unutmayalım!

Artık,  “yapıyoruz, yapıyoruz olmuyor.”, “sabah-akşam koşturuyoruz sonuç üretmiyor”, “biz elimizden geleni yaptık” söylemlerinden kurtulmalıyız. Bu söylemler kendi misyonunu kavrayamamaktır. Öznel yetersizliklerimizin üzerinden atlamak, herşeyi nesnelliğe bağlamaktır. Elbette çabamızın tam karşılığını alamayabiliriz. Ancak, bugün olmazsa yarın karşılığını alacağız. Bu tarihsel bir gerekliliktir. Devrimci ruh halimiz bu bilinçle şekillenmelidir. Sadece kaba bir coşkunun ürünü değil, tarihsel ve bilimsel gerekliliğin ürünü olmalıdır. Bu bilinçle şekillenen ruh hali, uygun somut pratiklerle buluşmalıdır. Aksi takdirde ne bir geleceği olacaktır, ne de kitleleri doğru çizgiye kazanacaktır.

Bundan sonra sergileyeceğimiz pratik belirleyicidir. Tahliller yapmak, darlığımızın nedenlerini ortaya koymak noktasında fazlasıyla adım attık. Sıra bu adımları pratik adımlara çevirmeye, eyleme geçirecek somut planlamalara geldi. Tüm örgütlerimiz, kadrolarımız buna kafa yormalıdır. Bu kafa yoruş pratik içinde olmalıdır.

Bunu başaramadığımızda tarihsel sorumluluğumuzu yerine getiremeyiz. Yarın gelişebilecek devrimci süreçlere müdahale edemezsek, tarih, bu topraklarda devrimci bir ideolojiye sahip, çeyrek asırlık bir birikimi ve deneyimi olan bir örgüt olduğunu ancak devrimci süreç geldiğinde onu devrimle taçlandıracak bir konumda olmadığını yazacaktır. Ve belki de onlarca yıl bu fırsat bir daha gelmeyecektir.

Görev ve sorumluluklarımıza bu bilinçle ele almalı, tarihsel sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeliyiz.


Üste