Logo
< Proletaryanın devrimci programı tek çıkış yoludur!

İkinci Kongre’nin ışığında güne yüklenelim, geleceği kazanalım!


 İkinci Kongre’nin ışığında güne yüklenelim, geleceği kazanalım!


“Partiyi kazandık, partiyle devrimi kazanacağız!” şiarı komünistlerin önünde her zamankinden daha yakıcı bir şekilde duruyor. 2. Kongre’sini gerçekleştirmiş olan partimizin partili militanlarının önüne koyduğu en yakın hedef, sınıf kitlelerinin devrim hedefine kazanılmasıdır. Yani bizler için artık dur durak bilmeden, yorulup usanmadan devrimin örgütlenmesinden öteye daha acil bir görev yoktur.

Bu yüzden bu şiar, her partilinin yüklendiği muazzam sorumlulukların farkına varıp, bu misyon bilinciyle kendi pratiğine dönüp bakmaya, bu temelde sorgulamaya dair bir çağrıdır aynı zamanda. Partinin bu çağrısına yanıt verebilmek, kendi pratiğimizle partili kimlik ve düzey arasındaki açıyı kapatma noktasında sürekli iradi bir müdahalenin sergilenmesi olacaktır.

Devrim hedefimizden bizleri alıkoyacak ya da hızımızı kesecek zaaf ve eksikliklerimize dönük her bir müdahalemiz aynı zamanda partimizle daha ileriden bütünleşmemizi, davamıza daha sıkı sarılarak sahip çıkmamızı sağlayacaktır. Yani dışımızdaki düşmanın yenilmesi bir yanıyla da içimizdeki düşmana karşı göstereceğimiz mücadele kararlılığına bağlı olacaktır. Bu mücadelenin kendisi de örgütlenme mücadelesinden başka bir şey değildir zaten.

Tüm partililerin kendi pratikleri üzerinden gösterecekleri bu iradi müdahaleyi kuvvetlendirecek, güvence altına alacak olansa, yine partinin kolektif denetimi, gözetimi ve işleyişidir. Yani yoldaşlarımızın dönüşüm sürecini en sağlıklı temelde yaşayabilmelerinin yolu, partinin kolektif denetim ve yönlendiriciliğinin dolaysız araçları olan birim ve organlarda görev almalarından geçer. Bu koşullar sağlanılmadığı koşullarda her bireysel çaba eksik ve yetersiz kalmaya mahkûm olacaktır.

Sınıf kitlelerini devrim hedefine kazanma perspektifiyle parti politikalarının çalışma alanlarımızda başarıyla hayata geçirilmesi, sınıf çalışmasında kalıcı mevziler yaratılması bakımında da bu durum son derece önemlidir. Zira yıllardır devrimci siyasal faaliyetimizi sınıf kitleleri içerisinde büyük bir sebatla ve de ısrarla yürütmekteyiz. Bu çabalarımızın ve ısrarımızın karşılığı olarak da bugün emekçi kitlelerle daha yaygın bağlara sahibiz. Ancak hala da bu ilişkileri geliştirip dönüştürmede, tanımlı hale getirmede, kısacası örgütlenme ayağında aksayan yanlarımız olduğu bir gerçektir. Öyle ki, kimi yerlerde birçok kitle ilişkisine sahip olmamıza rağmen birimlerimizin altını bu ilişkilerle öremiyor, bu ilişkilerimizi çevremizde şekilsiz, tanımsız bir halde bırakabiliyoruz.

Bu türden örneklerde her şeyden önce siyasal faaliyetimizin örgütlülük düzeyi sorgulanabilmelidir. Yani bir şekilde sürüp giden siyasal faaliyetimiz gerçekte partinin örgütsel ve siyasal normlarıyla ne derece uyuşmaktadır? Çok basit bir örneklemeden yola çıkarak söyleyecek olursak; nasıl ki bir devrimci kendi yaşamını örgütlemeyi başarmıyorsa kitleleri örgütlemeyi de başaramayacağına göre, etrafımızdaki ilişkilerimizi tanımlı hale getirebilmenin, onları örgütleyebilmenin yolu da her şeyden önce siyasal çalışmamızın partili düzeyin gerektirdiği normlara göre örgütlenebilmesinden geçer. Sınıf kitlelerini programımız temelinde harekete geçirilmesi ya da mevcut hareketliliklere parti politikaları çerçevesinde en etkili bir biçimde müdahale edilmesinden söz ettiğimiz bir yerde, bunun önemi yeterince açıktır.

Siyasal faaliyetimizin parti normlarına göre örgütlenmesi, partimizin ideolojik-programatik çizgisinin özümsenip içselleştirilmesi ve tüzüğümüz çerçevesinde bir işleyişin örgütsel iç yaşantımıza hâkim kılınmasıyla başarabilinir. Birikimlerinden ve yeterlilik düzeylerinden bağımsız olarak partinin çalışma alanlarına dönük tanımlamış olduğu birimler ve organlarımız bu çabamızın somutlanacağı maddi zemini sunacaktır bizlere. Yani partinin kolektif emeğine ve kolektif denetimine bağlı mekanizmaların işletilip daha işlevsel hale getirilmesiyle siyasal faaliyetimizi partili düzeye çıkartabilmenin imkânlarına kavuşabiliriz.

 Organ ve birimlerimizin kendilerini bu doğrultuda yetkinleştirebilmelerinin, sınıfı örgütleme faaliyetlerinde aynı zamanda kendilerini de partili düzeyin normlarına göre örgütleyebilmelerinin koşullarından bazıları şunlarıdır:

* Amacına uygun ve periyodik bir şekilde organ toplantılarının yapılması,

* Organ üyelerinin çok yönlü gelişimini sağlayacak olan ideolojik-teorik, pratik ve örgütsel eğitimin karşılanması,

* Rapor mekanizmasının işletilmesi,

* Tüzüğümüz çerçevesinde örgütsel bir yaşamın kurulması.

Siyasal faaliyetimizin kolektif bir emekle sürdürülmesinin araçları partinin tanımlamış olduğu organlarsa, bu araçların misyonuna ne ölçüde hizmet ettiklerinin en temel göstergelerinden biri de yapılan organ toplantılarıdır. Zira toplantılar, organ üyelerinin çalışmanın değerlendirilmesine ve denetimine aktif bir şekilde katıldıkları, aynı zamanda da kendi çalışmalarını organı şahsında partiye sundukları platformlardır. Bu açıdan organ toplantılarına karşı gösterilecek hassasiyet aynı zamanda organ üyelerinin parti faaliyetinin örgütlemesi noktasında duydukları hassasiyetin de bir göstergesi olacaktır. Çalışmanın kendiliğindenci bir tarzda yürümesinin önüne geçilmesi, her bireysel çabanın parti politikaları doğrultusunda kolektif bir yönlendirme ve denetimi altında ortaklaştırılması bakımından da toplantıların hayati önemi vardır. Buradan organ toplantılarının düzenli bir biçimde sürdürülmesinin önemi kendiliğinden anlaşılır.

Fakat tek başına periyodik toplantıların yapılması yani salt organ üyelerinin belli tarihlerde bir araya gelmeleri üzerine kurgulanmış “toplantılar”la da organlarımızın partili düzeye ulaşamayacaklarını bilmeleri gerekir. Zira toplantıların periyodik yapılması kadar nasıl yapıldığının da belirleyici bir önemi vardır. Tüm kolektiflerimizin gözetmesi gereken temel kaygılardan biri de, toplantıların amaca en uygun ve işlevsel bir tarzda gerçekleştirilmesi olmalıdır. Toplantıların verimli geçmesini sağlayacak mekânların ayarlanmasından her üyenin toplantıya aktif katılımın sağlamaya kadar, bir dizi husus üzerine düşünüp, planlamalar yapabilmeliyiz.

Toplantıları, her organ üyesinin politik birikimini artıracak bir tarzda gerçekleştirebildiğimiz oranda verimli bir tarzda işletebilmiş oluruz. Bu çerçevede siyasal süreçleri, güncel gelişmelerin somutluğu ışığında tartışarak ve önümüze koyduğu görevlere dikkat çekerek her toplantının temel gündem maddelerinden birisi olarak işleyebilmeliyiz. Politik donanımını sürekli yükseltme kaygısıyla hareket etmeyen bir partili militanın, partili düzeyle arasındaki mesafeyi kapatması bir yana, sınıf kitleleri içerisinde “sınıf devrimcisi” kimliğiyle yükleneceği misyonun da hakkını veremeyeceği bir gerçektir.

Öte yandan, her bir partilinin içinden geçilen süreci daha iyi kavrayabilmesi bu sayede mümkün olacaktır. Sınıf hareketin nispeten sancılı ve zayıf geçtiği “zor dönemlerde” bulunduğu anı kavrayamayan kimi militanların çok yönlü görevler altında ezildiklerini, yer yer atalete düştüklerini, misyon bilincinde zayıflama yaşayabildiklerini biliyoruz.

Bu bakımdan her organ, üyelerinin politik donanımı artırabilmek doğrultusunda kolektif bir sorumluluğa sahiptir. Bu sorumluluğun somutlandığı alanlardan biri de organ toplantıları olacaktır.

Sınıf hareketinde yaşanan gelişmeler; sermayenin hazırladığı saldırıların işçi ve emekçilere etkileri, buna karşı nasıl bir mücadele hattının örülebileceği, birleşik mücadelenin olanakları ve sorunları, ülke genelinde ve bölgemizde sınıf hareketi cephesinden yaşanan gelişmeler, işçilerin mücadele düzeyi, sendikaların durumu, sınıf çalışmasında partimizin dönemsel taktikleri, bu noktada eksikliklerimiz ve yetersizliklerimize kadar birçok alt başlık her toplantıda tartışılabilmelidir. Elbette bu tartışmaları aynı zamanda bölgedeki sınıf çalışmamızla bağıntılı bir şekilde ele alarak önümüze pratik görev ve sorumluluklar çıkartarak yapabilmeliyiz.

Sınıf devrimcileri olarak çalışma yürüttüğümüz bölgedeki ve birimlerdeki işçilere, eğilimlerinden siyasal gelişmelere ilişkin bakışlarına, fabrikasındaki sorunlarına yaklaşımlarından sınıfsal kimliklerine, hayattan beklentilerinden kadın-erkek ilişkilerine kadar örgütçü gözüyle baktığımızda birçok konuda tartışabileceğimiz zengin bir alanın olduğunu görebiliriz. Emekçilerin günlük yaşamdaki sohbetlerinin yine bu gözle ele alındığında yayınlarımıza anlamlı bir konu malzemesi sunduğunu düşünürsek, toplantılarımızı zenginleştirecek bu tartışmaların aynı zamanda yayınlarımıza dönük katkılarımızı planlamamızda da bizlere önemli bir kolaylık sağlayacağını görebiliriz. Böyle bir çabanın sistematikleştirilmesi yoldaşlarımızın ajitatör yanının da kuvvetlenmesine önemli bir katkı sunacaktır.

Organ toplantılarının temel gündem başlıklarından bir diğeri de toplam bölge çalışmasının değerlendirilmesi ve alınan kararların kolektif denetimi olabilmelidir. Her organ üyesi sadece kendi çalıştığı alan ve birim üzerinden değil, yeraldığı organ çalışmasının tümünden sorumlu olduğu bilinciyle hareket edebilmelidir. Organ üyelerinin bu bilinç ve misyonla hareket etmelerini sağlamaksa yine organın kolektif sorumluluğu altındadır. Tüm organ üyeleri çalışmanın değerlendirilmesinden planlanmasına, her türlü karar alma sürecinde aktif bir şekilde yeralıp tartışmalara katılabilmelidirler. Genelde bu alanda zayıflık, çalışmaların planlanması ve karar alma sürecinde organ üyelerin bir kısmının edilgenleşmesi ve kendisini sadece alınacak kararın uygulayıcısı olarak görmesi şeklinde yaşanıyor. Organ üyeleri arasındaki deneyim, ideolojik-politik birikim vb. yöndeki eşitsizliklerin de yolaçtığı bu gibi durumlara organın kolektif bir müdahalesiyle engel olunabilir. Bu çerçevede özel tarzda kimi görevlendirmeler de tercih edilebilir. Ama esas olarak sorunun çözücü halkası her bir yoldaşa bilinç planında “düşünen ve savaşan militanlar” anlayışının kavratılması olacaktır.

Organın alacağı kararları başarıyla hayata geçirebilmesi için tüm üyelerin tartışmalardan süzülmüş açık ve net bir fikre sahip olması gerekir. Bu noktadaki eksiklikler kararların boşa düşürülmesine de yol açabilir. Kararların kolektif bir tarzda alınması gibi denetlenmesi de kolektifçe yapılmalıdır. Alınan kararların kolektifçe denetlenmediği ve sürekli boşa düşürüldüğü bir yerde ciddiyetin kalmayacağı gibi ortaya konulan iddiaları içten içe kemirmeye başlayan bir “oportünizm” de boy vermeye başlar.

Kolektif tartışmalardan sonra her organ üyesi, bu kararları çalışma alanında hayat geçirmesi noktasında geniş bir inisiyatife sahiptir. Yapılan tartışmaların ve alınan kararların doğruluğu ve yanlışlığı organ üyelerinin bu çabasıyla ortaya çıkacakken, sonucun değerlendirmesi ise yine kolektifçe yapılmalıdır. Çalışmalarında bu tarzı oturtabilen organlar, parti politikalarını yerlerde özgülleştirilmesi noktasında da önemli bir avantaja sahip olacaklardır.

Örgütsel güvenlik konusu da toplantılarımızın temel gündemlerinden birisi olabilmelidir. Konu, ayrıca bir eğitim çalışmasının konusu olarak ele alınmasının yanı sıra, güncel gelişmelerin açığa çıkardığı her somutlukta döne döne yeniden işlenmelidir. Düzenin polis devleti uygulamaları çerçevesinde attığı adımlar, siyasi polisin izlediği yöntemler ve yeni taktikleri, kurallı ve ilkeli yaşamın gereklerinden kitleler içinde gizlenmenin yöntemlerine kadar birçok noktada yoldaşlarımızı deneyimli ve donanımlı hale getirmek tüm organlarımızın sorumluluğu altında olacaktır. Konunun önemi yoldaşlarımıza kavratıldıktan sonra bu konuda tam bir riayet beklenerek, hiçbir liberalliğe ve esnemeye tahammül gösterilmemeli, buna prim verecek tutumlar anında eleştiri konusu edilmelidir.

Toplantıları, organ üyelerinin eğitim süreçlerinin de birer vesilesi haline getirebilmeliyiz. Nasıl ki sınıf devrimcileri, sınıf kitlelerine öğretme çabası içerisinde aynı zamanda onlardan öğrenmesini de bileceklerse, her partili de bu diyalektik bakışla eğitim sorununu kendisi için her zaman tamamlanmamış sonsuz bir süreç olarak ele almalıdır. Eğitim çalışması dört başlık üzerinden yürütülmelidir; teorik, politik, pratik ve örgütsel eğitim.

Teorik eğitim, uğruna savaştığımız dünya görüşünün özümsenip kavranılması için marksist-leninist klasikler üzerinden sürdürülecek bir çalışma olacaktır. Komünistlerin mücadelesinin bilinç ve gönüllülük temelinde yükseldiğini ileri sürüyorsak eğer, mücadelenin her anında davaya sahip çıkabilmenin yolu, her türlü zorluğun üstesinden gelebilmenin koşulu, inanıp savunduğumuz dünya görüşünün içselleştirilmesinden geçer. Elbette, marksist-leninist klasiklerin yanı sıra ve onu bütünleyecek bir tarzda parti programımız temelinde bir eğitim çalışması da yürütülmek durumundadır. Sınıf kitlelerini devrim hedefine programımız temelinde kazanacağız. Bu açıdan da, tüm çalışmamızın yönünü  tayin edecek, adeta bir pusula işlevi görecek olan programımız üzerinden bir eğitim çalışması tüm parti militanları için esas olacaktır.

Politik eğitim, partimizin politik çizgisi ve taktiği üzerinden; günlük çalışmamızın hangi politik eksen üzerine kurulacağı veya partimizin döneme ya da bir soruna ilişkin taktik hattı üzerinden bir eğitimdir. Örneğin bugün şovenizmin sınıf kitleleri içerisinde etkilerine karşı “işçilerin birliği hakların kardeşliği” ekseninde bir mücadelenin öne çıkarılması, sınıf çalışmasında sendikal mücadele konusundaki partimizin dönemsel taktiğinin irdelenip tartışılması bu kapsamda ele alınabilir. Bu aynı zamanda partimizin farklı alanlardaki organ ve kolektiflerin çalışmalarını bütünlüklü tarzda yürütmelerini sağlayacaktır.

Pratik eğitim, devrimci bir sınıf hareketi hedefiyle sürdürdüğümüz kitle çalışmasında militan, savaşçı bir pratiğin gerekleri, rolü ve yöntemleri üzerinden işlenecek bir eğitim olacaktır. Partimizin ihtilalci kimliğiyle bütünleşecek bir militanlığın ancak böyle bir pratik faaliyet içerisinde şekilleneceğinin bilince çıkarılması ve günlük faaliyette bunun somut yansımaları üzerinden çok yönlü bir eğitim çalışması olarak sürdürebilinmelidir.

Örgütsel eğitim, örgüt içi yaşam kapsamına giren demokrasi, disiplin, haklar ve sorumluluklar, eleştiri-özeleştiri, yoldaşlık ilişkileri, partiye karşı açıklık, organ çalışması vb. konular üzerinden süren bir eğitim olacaktır. Organlarımızda devrimci bir örgütsel atmosferin hâkim kılınmasının yollarından biri de bu gündemlerin sistematik bir şekilde işlenmesidir. Farklı alanlarda karşılaştığımız birçok sorunda başvuracağımız çözüm yöntemleri, devrimci bir örgütte sorunlara hangi temellerde yaklaşılması gerektiği vb. konularda tüm yoldaşlarımız eğitim sürecinden geçirilmelidir. Bu eğitim ancak organlar yoluyla kolektif bir tarzda sürdürüldüğünde işlevsel olabilir. Bu başlıklar üzerinden sürdüreceğimiz eğitim çalışmaları, başta MYO olmak üzere partimizin yayınlarına düzenli katkı sunulması çerçevesinde de organlarda görevlendirmelere konu edilebilmelidir.

Raporların düzenli bir şekilde hazırlanması salt biçimsel bir görevin yerine getirilmesi değil, devrimci bir örgütün adeta can damarlarının işlemesidir. Rapor mekanizmasın boşa düşürülmesi veya aksatılması, partinin önderlik misyonunu gerektiği gibi yerine getirememesine yol açacağından, organlar bu görevi, aynı zamanda partiye ve devrime karşı duydukları sorumluluklar çerçevesinde ele alabilmelidirler. Nasıl ki parti ve devrim davası için fabrikalarda çalışmayı bir görev olarak görüyorsak, pratik faaliyete bu misyon bilinciyle çıkıyorsak, günlük yaşamımızın her anını parti ve devrim davasına adıyorsak, rapor mekanizmasının işletilmesine de aynı hassasiyetle yaklaşarak, ciddiyetle ele alabilmeliyiz.

Raporların hazırlanması aynı zamanda her organın kendi çalışmasına dönük çok yönlü bir değerlendirme ve sorgulama sürecidir. Bu yüzden de sadece üst organa bilgi sunmak olarak algılanamaz. Çalışmanın kolektif bir tarzda değerlendirilmesi, raporların da kolektif bir tarzda hazırlanmasına hizmet etmelidir. Organda bu noktada çeşitli görev dağılımları yapılabilir. Ancak her yoldaşı bu noktada teşvik ederek raporların kolektif bir iradeyle hazırlanmasını sağlamak temel öncelik olabilmelidir.

Kolektif raporların yanı sıra, bireysel raporların yazılmasını da bir tarz haline getirebilmeliyiz. Her bir yoldaşımız düşünce ve önerilerini bu yolla partiye sunmasının hakkı olduğu kadar görevi de olduğu noktasında açık bir bilince sahip olabilmelidir. Organlarımız her bir üyesine rapor bilinci kazandırmakla yükümlüdür.

Tüzüğümüz yukarda andığımız birçok konuyu da doğrudan kesen bağlayıcı kuralları vermiştir. Tüzüğümüz çerçevesinde bir örgütsel yaşamın kurulması organlarımızın yetkinleşme süreçlerinde tayin edici bir öneme sahip olduğu kadar, oluşabilecek her türlü keyfiyetin, liberalliğin ve disiplinsizliğin önüne geçebilmek bakımından da son derece önemli bir role sahiptir. Bu yüzden, özellikle de örgütsel sorunlar üzerine gerçekleştireceğimiz eğitim çalışmalarında tüzüğümüzü rehber edinebilmeliyiz. Parti içerisinde tüzüklü bir yaşamı hâkim kılabilmek aynı zamanda yoldaşlarımızın dönüşüm sürecini daha sağlıklı bir temelde yaşamalarına hizmet edecektir.

Tüm organ ve birimlerimizdeki çalışmalarımızı bu ölçütler çerçevesinde yeniden bir değerlendirmeye tabi tutarak eksikliklerimize ve aksayan yanlarımıza müdahale etmek, hedeflediğimiz partili düzeye ulaşmak noktasında bizlere önemli bir avantaj sunacaktır. Parti politikalarını yerellerde özgülleştirebilmek, yaygın kitle ilişkilerini örgütleyebilmek ve sınıf çalışmasında kalıcı mevziler kazanabilmek, kendini bu temellerde örgütleyebilmiş organların başarabileceği bir sonuç olacaktır.

 Gerçekleştirmiş olduğumuz 2. Kongre’den aldığımız güçle, tüm partili militanların önünde duran görev, güne yüklenerek geleceğin kazanmaktır. İşçi sınıfı ve ezilen haklara karşı bu tarihi görev komünistlerin önünde duruyor.

(Ekim, Sayı: 251, Mart 2008)